NSU Kompleksindeki Kurumsal Irkçılığa Dair Hessen Örneği

0
Gedenken an den ermordeten Burak B. in Berlin-Neukölln (2013) (c) Christian Ditsch/version-foto

Berlin Neukölln semtinde öldürülen Burak B. anması (2013) / Gedenken an den ermordeten Burak B. in Berlin-Neukölln (2013) (c) Christian Ditsch/version-foto

NSU-Watch Hessen*

Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın ve polis soruşturmalarının Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) ve işlediği suçlara ne denli karıştığı hakkında konuşulduğunda şaşılası bir biçimde ana bir mesele görmezden gelinir: Bu mesele ırkçılıktır ve söz konusu kompleks yapının tüm alanlarında kendini göstermektedir. Irkçılık işlenen suçların ana nedenini oluşturduğu gibi NSU’nun yıllarca hiçbir engele takılmaksızın cinayetlerini işlemesini mümkün kılmıştır. Soruşturmalarda, medyanın haber verme biçiminde ve toplumda yer alan ırkçılık, söz konusu seri cinayetleri vaktiyle ırkçı olarak teşhis etmenin önüne geçen ana iskeleyi oluşturmuştur.

Oysa ki bu konuya ilişkin, kurbanların yakınlarından ve göçmen topluluklardan pek çok uyarılar yapılmıştı. Fakat beyaz Almanlardan oluşan kamuoyu, bu soruna maruz kalanları „yabancı“ olarak algıladığı için kendini onlarla özdeşleştiremedi. Sadece bu koşul gereği bile NSU bu denli uzun bir süre gizli kalabildi [1]. 2015 senesinde, NSU’nun çekirdeğini oluşturan üçlünün [2]  kendini ifşa etmesinden dört yıl sonra bile ırkçılık temasının çeşitli bağlamlarda ele alınılmasından kaçınıldı ya da bu tema doğru değerlendirilemedi. Üstelik her seferinde NSU kompleksine ilişkin soruşturmalarda ırkçılık konu edildiğinde ve diğer eyaletlerle karşılaştırıldığında Hessen örnek gösterilir. Fakat Hessen Eyaleti’nin resmi makamlarının yaptığı çalışmalar, bu değerlendirmenin yanlış olduğunu, NSU cinayetlerinin ele alınışında hem kurumsal ırkçılığın hem de toplumsal ırkçılığın oynadığı rolü gösterir.

Söz konusu seri cinayetlerin ikisinin Hessen ile doğrudan bağlantısı vardır: Seri cinayetlerin ilkine kurbana giden Enver Şimşek, 11. Eylül 2000 tarihinde Nürnberg’de öldürülmüş olsa da bu zaman diliminde, Hessen’e dahil olan Schlüchtern’de yaşıyordu; Česká seri cinayetlerinin [3]  son kurbanı Halit Yozgat da Kassel’de öldürülmüştü. Her iki vakaya ilişkin soruşturmalarda, işlenen suçların karakteristik ırkçı özellikler taşıdığı saptanmıştır. Ancak yine de hem Hessen Araştırma Komisyonu’nun birkaç üyesi hem de bazı gazeteciler Hessen polisinin soruşturmalarında olsa olsa en fazla kimi genel hataların olduğunu varsaymaktadırlar. Kurumsal ırkçılık burada kendini bir sorun olarak göstermektedir ki bu durum muhtemelen diğer federal eyaletleri de kapsamaktadır.

Mağdurlar failler olarak görülürse

Halit Yozgat’ın Kassel’deki internet kafesinde başına sıkılan iki kurşunla öldürülmesinin hemen ertesi günü „Café“ adlı bir cinayet komisyonu (MK) kurulmuştur. Soruşturmayı yürüten memurlar Halit Yozgat’ın çevresindeki kişileri soruşturmaya başlamışlardır. Yozgat Alman olduğu halde Yozgat’ın çevresi, babası İsmail Yozgat’ın Türkiye’deki doğum yerine değin genişletilerek ele alındı; orada bulunan akrabaları da soruşturuldu. Ailenin telefonları aylarca dinlenildi. Cinayetin üzerinden birkaç hafta geçtikten sonra, söz konusu bu cinayetin daha önce sekiz kişinin öldürüldüğü Česká silahıyla işlendiğine dair şüphe doğrulanmış oldu. Cinayet komisyonunun başkanı daha sonra, Kassel’deki sağcı camiada herhangi bir soruşturmaya gidilmemesinin gerekçesi olarak bu camiadan cinayetlere ilişkin herhangi bir açıklamanın gelmediğini gösterdi. (Almanya Federal Meclis Araştırma Komisyonu’nun Raporu: 533)

Gerçi İsmail Yozgat, faillerin sağcı olabileceğine ilişkin düşüncelerini bildirmişti; fakat bu düşünceden yola çıkılarak soruşturma başlatılmasına gerek görülmemiştir. Aile çevresinin soruşturmaya tabi tutulmasının da kuşkusuz kendiliğinden mevcut halihazırda bir ırkçılıkla ilgisi yoktur. Telekomünikasyon araçlarının gözetim altında tutulması ya da akrabaların sorgulanması ise tabii ki bu bağlamda gerçekleştirilmiştir ve sağcı camiaya ilişkin soruşturmaların başlatılmamış olması ise pek çok soruyu gündeme getirmektedir.

Sonraki gelişmeler ise ırkçı düşünce tarzının mevcut olduğu konusunda şüphelere yer bırakmadı. Cinayetten kısa bir süre sonra Anayasayı Koruma Teşkilatı’ndan Andreas Temme’nin suç işlendiğinde Yozgat’ın internet kafesinde olduğu, fakat kendini tanık olarak bildirmediği ortaya çıktı. Temme, o andan itibaren zanlı konumuna düştü; ancak bugüne değin halen olay yerinde şahsi nedenlerle bulunduğunu, orada olan bitenlerden haberdar olmadığını, öncesinden de herhangi bir bilgisinin olmadığını iddia etmektedir. Hessen Anayasayı Koruma Eyalet Dairesi’nin (LfV) cinayete karıştığından şüphe edilen söz konusu bu çalışanı, cinayetin ardından kısa bir süre sonra polisteki ifadesinde şunu iddia etti: İsmail Yozgat’a, Kassel’deki bir camide cuma namazlarında Temme’den intikam alması çağrısında bulunulmuştur.

LfV „intikam“ gibi bir ithamda bulununca polis tehlikeyi önlemek gerekçesiyle İsmail Yozgat’ın kullandığı telefonları dinlemeye alır  [4]. Kassel Emniyet Müdürlüğü, 2 Ağustos 2006 tarihli bir kaydında dinlemeye ilişkin şu açıklamayı yapar: „Kurbanın ailesinin etnik-kültürel yapısının Temme için tehlike arz edebileceği düşünülmektedir.“ : İsmail Yozgat’a camide intikam alması çağrısında bulunulduğu iddiasının gerçek olamayacağı ise daha sonra ortaya çıktı: Yozgat hiçbir şekilde herhangi bir cuma namazına katılmamıştı. (Aynı kaynaktan alıntı: 732)

Yozgat’ın ailesinin ve çevresinin zanlıdan „intikam“ almak istediğine dair bu ırkçı suçlama pek çok açıdan art niyetlidir. Bir yandan onlarca yıldır Almanya’da yaşayanlar „yabancı“ olarak görülmekte ve bu kişilerin Alman hukuk sistemini tanımadıklarından yola çıkılmaktadır. Burada kültürel ırkçılığın dışında başka bir oluşum daha kendini göstermektedir: VS Çalışanı Temme kurban olarak gösterilirken sözüm ona „yabancı“ olan bu kişiler, potansiyel fail olarak görülmüşlerdir. Neyse ki Halit Yozgat’ın kurban gittiği cinayete ilişkin soruşturmalarda nihayet olan biteni algılayabilmişlerdir: LfV’nin verdiği bilgilerin doğru olmadığı sonucuna varıldıktan sonra MK „Café“nin nihai raporunda „yabancılar“ resmini yansıtan bir aileden ziyade gündelik sorunları olan „normal“ bir aileden söz edilmiştir. (Aynı kaynaktan alıntı: 734)

Kurbanların yakınlarıyla olan diyaloglarda, soruşturmayı yürüten komisyonlara verilen başlıklarda, cinayete kurban gidenlerin dosya kayıtlarında olmak üzere polis aracılığıyla NSU kompleksinin tamamında sayısız ırkçı soruşturmalar gerçekleşmiştir. Örneğin Hamburg Eyalet Kriminal Dairesi, seri cinayetlerin beşincisine kurban giden Süleyman Taşköprü’nün kişiliğini şöyle tanımlamıştır: „(O) Eyalet Kriminal Dairesi’nde ‚gayet normal bir Türk erkeği’ diye nitelediklerimizden biriydi: tutkulu, çok enerjik ve baskın karakterde bir yaradılışa sahip (…)“ (Aynı kaynaktan yapılan alıntı: 733) Nürnberg’de ise „Boğaziçi özellikli yapılanma organizasyonu“ ismi (BAO) Türkiye’nin akarsularından hareketle verildi. Özel komisyon (SoKo), cinayetlerdeki aşırı sağcı nedenleri algılamaya çalışmak yerine kurbanlar ile organize olmuş kriminal suçlar arasında bağlantı kurmaya yoğunlaştı. (Mair 2013 ile karşılaştırınız.) SoKo’daki „Halbmond“ (hilal) birimi de aynı davranışı sergiledi: Bu isim, kurbanlar ve yakınları Almanya’da yaşadığı halde Türk bayrağına gönderme yapmaktaydı. Bu esnada da medya söz konusu seri cinayetleri ister  FAZ, Welt, Bild gazeteleri ister Spiegel Online olsun „Dönerci cinayetleri“ diye tanımladı.

Damgalamak ve riayetsizlik

NSU’nun işlediği cinayetlerin kurbanlarına ve onların ailelerine olan ırkçı yaklaşımlara bir örnek de en başta değinilen Enver Şimşek vakasıdır. Şimşek’in öldürülmesinin ardından karısı Adile Şimşek, Bavyeralı memurlar tarafından pek çok kez sorguya çekilerek daha sonra yanlış olduğu ortaya çıkan şu meseleyle yüzleşmek zorunda bırakılmıştır: Enver Şimşek’in uyuşturucu kuryesi olduğu ve mafya mensubu kişilerle birlikte hareket ettiği meselesi.

Bavyera Araştırma Komisyonu’nun 2013 Şubat ayındaki oturumunda dahi bu asılsız iddialar  emniyet müdürlüğünde o dönem soruşturmayı yürüten Mittelfranken tarafından, bir tanık ifadesine dayandırılarak tekrarlanmıştır; bu ifadeye göre Şimşek ‚eroin için gerekli olan katkı maddesini Hollanda sınırından geçirmiştir.“  (Aynı kaynaktan alıntı)

Öldürülen kişinin kızı Semiya Şimşek Schmerzliche Heimat (Acı Vatan)  adlı kitabında pek çok şeyin yanı sıra soruşturmalarda suçlu olarak gösterilmeye çalışıldıklarına dair olan deneyimini ve yaşananların aile için travmatik etkilerini anlatmaktadır. Ayrıca bir yandan soruşturmalarda maruz kaldıkları ırkçı yaklaşımları anlatırken öte yandan cinayetin muhtelif ırkçı nedenlerinin görmezden gelindiğini belirtiyor.

Kitabın ortak yazarı bir polisten alıntı yaparak polisin „paralel toplum“ denilen yapıya dikkat çekerek Şimşek Ailesi’ni ve çevresindekileri betimlediği ırkçı üslubunu gösteriyor: „Biz toplumun polisle sıkı ve tamamen güvene dayanarak birlikte çalışmaya alışık olmadığı aşikâr olan bir parçasına nüfuz etmeye çalışıyoruz.“ (Şimşek 2013: 164).

Schlüchtern’deki soruşturmalarda memurlar Türk cemaatinin tamamını doğruyu söylememekle itham etmişlerdir. Şimşek, polisin her şeyden önce cinayetin muhtemel ırkçı bir nedeni olabileceği konusunda eşitlikçi bir tavır sergilemediğini eleştirmektedir.

Daha önceleri Enver Şimşek’in bir meslektaşı, soruşturma yürütenleri, Neonazilerin çiçekçi dükkânlarına saldırıları olduğu yönünde uyarmıştır. Ancak soruşturmayı yürütenler bu itirazı es geçmişlerdir: „Bu konu sorgulamayı yapan memurun ilgisini çekmemiştir. Memur konuyu değiştirmiş ve Kürt çetelerine ve PKK’ye ilişkin sorularına devam etmiştir.“ (Aynı kaynaktan alıntı 108) Fakat aile tekrar tekrar acaba ırkçılık da nedenler arasında olabilir mi, diye sormuş, fakat memurlar bunu geçiştirmişlerdir – Eğer failler Neonazi olsaydı arkalarında bariz işaretler bırakırlardı.  (Aynı kaynaktan alıntı 159)

O zamanlar Hessen Eyaleti’nin İçişleri Bakanı olan Volker Bouffier’a yazılan açık mektup ve Kassel’de 4000 kişinin katıldığı „Bir 10. kurban daha istemiyoruz“ başlıklı sessiz yürüyüşle Şimşek, Halit Yozgat’ın öldürülmesinin ardından Yozgat’ın ailesiyle birlikte güdülen politikayı nafile harekete geçirmeye çalıştı. (Aynı kaynak 164f ile karşılaştırınız) Ancak sesleri asla duyulmadı.

NSU soruşturmalarına ilişkin münakaşalar ele alındığında kurumsal ırkçılığın merkezi bir rol oynadığı iyice açıklık kazanmaktadır; bu durum Hessen için de geçerlidir. Bu VS çalışanlarının ve polis memurlarının tamamının şahsi olarak ırkçı amaçlar güttüğü anlamına gelmez. (Paralel rapor ile karşılaştırınız: S.4) Ancak toplumdaki ırkçılığın kurumlara yansıdığı ve bunun bu duruma maruz kişiler için sistematik olarak kimi dezavantajların, damgalanmaların ve yaralanmaların olduğu anlamına gelir.

Vakaların ciddi bir biçimde açıklığa kavuşturulmasına ilişkin bir çalışma için asıl neden üzerinde durmak, münakaşa etmek işin olmazsa olmazıdır. Buna orta sınıftan beyaz Almanlar için uygulanan standartların aynısının kurbanların yakınları ile olan diyaloglarda uygulanıp uygulanmadığı sorusu da dahildir.

Bu durum Hessen Araştırma Komisyonu için bir yandan polisin soruşturmalarındaki ırkçı yaklaşımlarıyla ve VS’nin ırkçı iddiaları ile uğraşması anlamına gelir ki öte yandan parti politikaları yüzünden (polisi ve) resmi makamları haklı çıkarmaya yönelik bir çabadan vazgeçilmesini de gerektirir.

Buradan ırkçılık hususundaki reformların yoluna konulması ve ırkçılık karşıtı önleyici çalışmaların desteklenmesi gerektiği çıkarımında bulunulabilir. Ancak bu her şeyden önce mağdurların ve kurbanların yakınlarının bakış açılarını görülür kılma anlamına gelmektedir. Bu da örneğin kurbanların yakınlarının davet edilmesi ya da kendilerinin gelmek istememesi halinde avukatlarının davet edilmesi anlamına gelir. Eğer Hessen Araştırma Komisyonu, şimdiye değin olduğu gibi mağdurların bakış açılarını desteklemek için çaba harcamayacaksa başarısızlığa uğrayacaktır ki bu başarısızlık, ırkçılık karşıtı bakış açıları hususunda olduğu gibi komisyonun olayların açıklığa kavuşturulmasına ilişkin kendi talepleri hususunda da bir başarısızlık anlamına gelecektir.

NSU-Watch Hessen, Hessen Eyalet Meclisi Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarını izlemektedir. Biz bu konuda rapor yazmakta ve bunları Türkçe’ye çevirmekteyiz; meselelerin arka yüzüne ilişin metinler yazmakta, seminerler sunmaktayız. Araştırma Komisyonu’nun oturumlarından naklen twitter yayınlamaktayız: @nsuwatch_hessen. Bağışlara ya da başka biçimdeki yardımlara ihtiyaç duymaktayız. Bu konuda daha ayrıntılı bilgileri hessen.nsu-watch.info adresinde bulabilirsiniz.

*Bu yazı Saliha Yeniyol tarafından Almanca aslından çevrilmiştir. Almanca aslı için bkz. “Leerstelle Rassismus“ www.nsu-watch.info/2015/07/leerstelle-rassismus/
_______________________________________________________________________
Dipnotlar:
[1] Karşıt örneklerin sayısı azdır: Soruşturmayı yürütenlerin ve politikacıların bazıları cinayetlerin ardında ırkçı nedenler olduğu tahmininde bulunmuşlardır. Örneğin Bavyera’nın eski İçişleri Bakanı Günther Beckstein, Nürnberg’deki ilk cinayetin yani Enver Şimşek’in öldürülmesinin hemen ardından ırkçı nedenleri mümkün gördüğünü belirtmiştir.
[2] Biz, Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt ve Beate Zschäpe’nin yardımına sığındıkları geniş bir destekçi kitlesinin olmasından hareketle „çekirdek bir üçlü“den söz ediyoruz. Sadece bir „üçlü“den söz etmek kanımızca meseleyi önemsizleştirmek anlamına gelmektedir; üçlünün ne denli yardım aldığı gittikçe açıklık kazanmaktadır; ister kiralanan daireler ya da arabalar, ister silahlar ya da sahte evraklar olsun tüm bunlar bu durumu ortaya koymaktadır. „Üçlü“ kavramı, NSU davasının iki Uwe’nin ölümü ve Zschäpe’nin suçlanması ile kapanmasını mümkün kılmaktadır. Neonazi örgütlenmelere ilişkin tehlike ortadan kalmış gibi bir etki yaratılmaktadır.
[3] NSU’nun 25 Nisan 2007 tarihinde Heilbronn’da  işlediği son cinayetin kurbanı polis Michèle Kiesewetter’dir.
[4] Alıntıyla karşılaştırınız. Telefonun dinlenmesi bir aydan fazla yani 3 Ağustos 2006’dan 8 Eylül 2006 tarihine değin
sürmüştür.

Kaynakça
John, Barbara (Yayıncı): „Unsere Wunden kann die Zeit nicht heilen.“ (Zaman yaralarımızı kapayamaz.) Freiburg im Breisgau, 2014.
Mair, Birgit: „Ich hab noch nie einen Neonazi auf einem Fahrrad gesehen“. (Şimdiye değin bisikletin üstünde bir Neonazi hiç görmedim) 2013. İnternet adresi: http://www.nsu-watch.info/2013/06/ich-hab-noch-nie-einen-neonazi-auf-einem-fahrrad-gesehen/, etkinleştirilme tarihi 28.05.2015. 
Şimşek, Semiya: Schmerzliche Heimat. Deutschland und der Mord an meinem Vater. (Acı Vatan. Almanya ve Babamın Öldürülmesi) Berlin, 2013.

Raporlar:
19.-22. Paralel raporlara ilişkin rapor. Almanya Federal Cumhuriyeti’nin UN Komisyonu’na (Birleşmiş Milletler Komisyonu) sunduğu ırkçı ayrımcılıkla mücadele devlet raporu (CERD) : „Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü“ (NSU) Davası örneğinde kurumsal ırkçılık ve tek tek fertlerin ve belirli grupların ırkçı ayrımcılıktan korunması için gerekli adımlar. 2015. İnternet adresi: http://hlcmr.de/wp-content/uploads/2015/04/NSU_RassismusParallelbericht.pdf etkinleştirilme tarihi 20.05.2015.
Federal Meclisin 2013 nihai raporu. İnternet adresi: http://dipbt.bundestag.de/dip21/btd/17/146/1714600.pdf, etkinleştirilme tarihi 30.05.2015