12. Duruşma Günü Tutanağı – 19 Haziran 2013

1

Sanık Carsten S.’in önce müdahil davacılar tarafından sorgulanmasına devam edildi, ardından da Federal Savcılık’ın sorgulaması başladı. Yeniden ırkçı ve aşağılayıcı şarkı sözleri ve kendi eylemleriyle inançları arasındaki bağlantıları, sanki “NPD’deki bir ırkçılık karşıtıymışçasına” (müdahil dava avukatı Hoffman’dan alıntı) görmezlikten geldi. Sorgulamanın sonunda duygusal bir şekilde müdahil davacılardan özür diledi. “Siz kurban yakınlarına nasıl inanılmaz bir acı çektirildiğini ve haksızlık edildiğini tahmin edemiyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum.”

[deutsch]

Saat 09:50’ye doğru mahkeme heyeti salona girdi. Carsten S.’in müdahil davcılar tarafından sorgulanmasına devam edildi. 9 Haziran 2004’te Köln’deki Keupstrasse’de gerçekleşen çivili bomba saldırısının kurbanlarının avukatlarıyla başlandı. Önce avukat Schön söz aldı. İlk olarak S.’nin Böhnhardt’ın neden hapse girmiş olduğunu bilip bilmediğini sordu. S. raporlardan bir garajdaki bomba imalathanesinin varlığını öğrenmiş olduğunu söyledi. Bombalar hakkında bilgisi yoktu: “Yalancı bombaları hatırlıyorum ve Christian K. sonra dedi ki: “Gördün mü? Ateşlenmiş borular.” Bu daha çok küçümseniyordu. Tartışmalar ve militanlığıysa pek hatırlamıyordu. Schön ardından NSU’nun bir rica mektubunu okudu. Mektupta şöyle yazıyordu: “NSU’nun görevi Alman halkının düşmanlarına karşı savaşmaktır. (…) Faaliyetler “zafer ya da ölüm” sloganına göre gerçekleşecektir. Tüm yoldaşlardan beklenen budur. Yeterince konuşuldu, yapabileceğinin en iyisini yap.” Başhakim Manfred Götzl araya girip Schön’den soruya geçmesini rica etti. S. mektuptan haberi olmadığını, benzeri diğer mektupları da bilmediğini söyledi. Schön’ün bir sonraki sorusu Beate Zschäpe’nin avukatı Heer’in birden çok kez itiraz etmesine neden oldu. Soru şuydu: “Bu mektubun okunmasından sonra aklınıza içinde bulunduğunuz, şöyle diyeyim, Neonazi çevrelerindeki şiddet eylemleriyle ilgili tartışmalara dair yeni şeyler geliyor mu?” Burada Ralf Wohlleben’in avukatı Klemke itiraz etti. Schön yine sordu: “Peki nedir onlar?” Klemke bunun üzerine: “Beni mi kastediyorsunuz? Hemen bir bildiri alabilirsiniz.” Tartışma sürerken Klemke Götzl’ü Schön’ü sessizliğe davet etmeye çağırdı. Götzl Klemke’nin sorulara itiraz edebileceğini ama sessizlik çağrısı talep edemeyeceğini söyledi. Schön’ün cümlesindeki ‘onlar’ın kimi ya da neyi temsil ettiği tartışması devam etti.

Schön, “onlar” ile içinde muhtemelen içinde biraz tartışılan camiayı kastettiğini söyledi, ama ekledi: “İkiyüzlülüğe karşıyım. Eğer kendiniz böyle insanları temsil ederek aşırı sağcı çevrelerde hareket ediyorsanız, ikiyüzlü davranamazsınız.” Götzl tekrar soruları daha açık bir şekilde yöneltmesini ve kişiselleştirmemesini istedi.

Schön bunun ardından “Pogromly” oyunuyla ilgili soru sordu. S. bunun üzerine şunu dedi: “O zamanlar André’nin bu oyunları oynadığını biliyordum, aklıma bir şeyler geliyor.” Ama o bunlara katılmamıştı.

Avukat Kaplan herşeyden önce S.’nin camidan ayrılışını sorguladı. S. ideolojik olarak da Nazi camiasıyla bağlantısını kestiğini söyledi. Ayrılışı belli bir süreç içerisinde gerçekleşmişti. Eşcinselliği de bunda bir rol oynamıştı. Eşcinsel olduğunu anlattığı her kişi sonrasında bu daha kolaylaşmıştı. Aslında başlangıçta sağ camianın bunu öğrenmesini engellemek istemiş, ama iki-dört hafta içerisinde bu zaten yayılmıştı. Kaplan S.’nin aralarında Ralf O. ve Alexander H.’nin de bulunduğu eski yoldaşları tarafından etrafının sarılmasını anlatmasını istedi. Bu özel partiler için kiralanan bir villada olmuştu. Orada etrafını sarmışlardı, daha sonra bir kız arkadaşı onu oradan çekmiş ve sonrasında bir şey olmamıştı. Eski yoldaşlarını tehditleri öncelikle esas olarak eşcinselliğiyle ilgiliydi. Ama Ralf O. “onu rahat bırakın” demişti. S., 1999 yılının aktif kariyerinin doruk yılı mı olduğunu soran Kaplan’a öyle olduğunu söyledi. Kaplan bunun üzerine o sıralarda İngiltere’deki Neonazi saldırılarından haberi olup olmadığını sordu. S. olmadığını söyledi.

Ardından avukat Singer ve sonrasında da Erdal söz aldı. Erdal yeniden S.’in Wohllben’in savunmasına karşılık neden ifade vermediğinin sebeplerini sordu. S: “Bunu avukatlarımla görüştüm ve yardımcı olabilecek iddiaların gelebilme ihtimalini düşündük. Ama onun kendi bakış açısını ortaya koymasını istiyorum ve eğer soruları kabul edersem, bana öyle geliyor ki, rahat rahat bakabilir ve ne şekilde yapar bilmiyorum ama beni orada aptal durumunda bırakabilir ve bu zor olur.” Ardından başka bir müdahil dava avukatının “aptal durumda kalmak” tabiri üzerine soru sorması üzerine şöyle dedi: “Bir şey olacağından endişe duyduğum ya da korktuğumdan değil. Bu daha çok ön ödeme yapıyorum hissi. Ona karmaşık şeyler söylemesi, sözlerimi çarpıtacak tezler sunması için bir alan sunmak…O ön ödeme yaparsa bunların hiçbiri problem değil. “ Zschäpe’nin savunmasında problem olmazdı, çünkü Zschäpe’yi pek tanımıyordu. Erdal, Wohhleben’in Mainz veya Ludwigshafen ile bağlantılarını sordu. Bunlar hakkında bir şey bilmiyordu, Matthias H. ve Malte R.’yi de tanımıyordu.

Keupstrasse olaylarıyla ilgili diğer müdahil dava avukatlarının sorularından sonra avukat Matt S.’ye Wohlleben’a ne sormak istediğini sordu. “Bunlar mahkemeninkilere benzer sorular. Neden beni muhattap aldığı ya da diğer ikisinin örneğin neden Christian K.’yı değil de beni muhattap aldığı. Beni ilgilendiren burada soruları cevaplaması ve kendi bakış açısından anlatması. Tabii ki bir de daha fazla ne biliyorsa onlar.”

Avukat Kuhn S.’nin istenen silahla ilgili tüm bilgileri Wohlleben’a aktarıp aktarmadığını sordı. S.’nin tahmini Alman malı olması gerektiğini söylediği yönündeydi. Kuhn: “Neden bir Alman silahının istendiğini ilettiniz mi peki?” S: “Kendim de bilmiyordum ki.” Kuhn buna karşılık bu şekilde daha iyi cephane sağlanabileceğinden bir Alman silahı olduğunu söylediği bir ifadeyi sundu. S. bunu doğruladı. Ama bu bilgiyi Wohlleben’a iletip iletmediğini bilmiyordu. Kuhn: “ Biz camiadan ayrılmadan kısa süre önce üçlünün de ayrılmayı veya yurtdışında gözden kaybolmayı istediğinin aklınızın bir köşesinde olduğunu söylemiştiniz. Bu daha iyi cephane satın alabilmek için Alman silahı istemekle çelişmiyor mu? Bu konuda hiç düşündünüz mü? S. düşünmediğini söyledi. Kuhn, S.’in Weimar’la olan bağlantılarını sordu. S. olmadığını söyledi, sadece bir kez Christian K. ile Weimar’daki bir evde bulunmuştu. Martin R.’i tanımıyordu. Jena camiasının Weimar’la bağlantıları hakkında anlatabileceği hiç bir şey yoktu. K. buna karşılık S.’nin daha önce vermiş olduğu bir ifadeyi sundu. Buna göre üçlüyü desteklemesinin motivasyonlarından biri de “Wohlleben ve K.’nin yanında ve NPD hiyerarşisinin aşağılarında yer aldığı” görüntüsüydü. S. bununla NPD hiyeraşisinde yukarılara çıkmayı kastettiğini söyledi.

Avukat Alexander Hoffmann sorularına geçmeden önce S.’in tamamen hafızasındakileri anlatmasını rica etti. “Nasıl bir yaşam yürütmüş olduğunu” öğrenmek istiyordu. Hoffman, S’in camiadan ayrılacağını yoldaşlarına açıkça ifade edip etmediğini sordu. S. yoldaşlarıyla yürüttüğü konuşmalarda artık bu olayda bir mana göremediğini açıkça belli etmiş olduğunu söyledi. Başka türlü giyinmeye de başlamıştı. Hoffman sorgusuna müzik konusuyla devam etti. Madley dükkanında tezgah altından bir CD satın almıştu. Hoffman “Blood&Honour” (kan ve onur) tabirinin karşısına çıkıp çıkmadığını sordu. S: “Camiada kesin çıktı.” Ama “Blood&Honour” sembolünü bilmiyordu. Ama onu da bulunduğu bir konserde buna uygun bir bayrak görmüştü. S. Schorba’daki konserden bahsetti. “Stahlgewitter”, “Radikahl” ve bir yabancı grup sahne almıştı. Yaklaşık 1000 seyirci vardı ve gizli düzenlenmişti. Yasaklı sözler ve gruplar yüzündendi bu gizlilik. Bu yüzden farklı yerlerde düzenleniyordu konserler.” Ama konserler konusunda pek bilgisi yoktu. Akşamları genelde NPD etkinliğindeyken Rudi onları arıyor, bunun üzerine oraya gidiyorlardı. İsterlerse yasal olmayan kimi grup isimlerini sayabilirdi, ama “Blood&Honour” etiketi altında sahne alan hiçbir grubu bilmiyordu. Ama “Blood&Honour”ı konser organize eden bir grup olarak biliyordu. Hoffman “Radikahl” grubunu sorunca onların bir CD ya da kasetine sahip olduğunu söyledi. (“Asla vazgeçmiyoruz”). Albümün orijinal kapağını da biliyordu, ama üzerine “Blood&Honour” a bir gönderme var mı hatırlamıyordu. Evinde muhtemelen Neonazi müzik camiasından fanzinler vardı, ama yalnızca “Rock Nord”un bir sayısını hatırlıyordu. “Blood&Honour”ın Almanya grubunun dergisini hatırlamıyordu. Daha sonra konu Hoyerswerda’da Christian K.’nın olduğu bir konsere geldi Hoffman,K.’nın orada sahne alıp almadığını sordu. “Eichenlaub” ile sahneye çıkmıştu. “Bir kızla birlikte onların da bir CD yaptıklarını biliyorum” dedi. Onunla hep “Alarm, Alarm, haydi sığınağa” diye dalga geçerdik. Hoffman bunun üzerine “Blood&Honour” dergisinin içinde “Eichenlaub”un da olduğu 1999 ve 2000 yıllarından iki sayısından bahsetti: “Birinde ortadan kaybolan üçlüyle ilgili bir röportaj vermişler ve dayanışmalarını onaylamışlardı. Diğerinde de “Stigger” ile birlikte verdikleri bir “Blood&Honour” konserinden bahsetmişlerdi. O yazı “Hamburger Sturm” ismiyle yayınlanmıştı. S.’nin röportajdan haberi olup olmadığını bilmek istedi Hoffman. S. “Stigger” i de tanımıyordu.

S. öğlen arasından sonra anlatmaya devam etti: “Aklıma bir şey daha geldi (…) Matthias B. onunla (Christian K.) hep Lichtscheiben-Erlwig diye dalga geçiyordu. Hoffman bunun üzerine S.’ye Hoyerswerda yolculuğu esnasında bunlar hakkında konuşmadılar mı diye sordu. Hatırladığı kadarıyla konuşmamışlardı. Hoffman: “Christian K. başka bir yerde üçlünün ortadan kaybolmasına yönelik eleştirisi hakkında konuşmadı mı?” S: “Bildiğim bir şey yok.” Hoffman başka konserlerle ilgili sordu sordu. S. aralarında şarkı akşamlarının da olduğu çok az konserde bulunmuştu. Grup ismi olarak yine “Vergeltung” gündeme geldi. Buna karşı Hoffman S.’e “Zillertaler Türkenjaeger” (Zillertallı Türk avcıları) grubunun aşağılayıcı ve ırkçı parça sözlerini gösterdi. Bahsedilen üç parçadan ikisini biliyordu Hoffman ve onları söylemiş olduğunu da öne sürdü. Götzl müdahale ederek Hoffman’ın bir tanıklık talebinde bulunabileceğini ve S.’nin bundan sonra da konuyla ilgili görüş ifade edebileceğini söyledi. Hoffman: “Beni burada ilgilendiren sanığın yabancı düşmanı olmadığı ve adeta NPD’deki bir ırkçılık karşıtı olduğuna dair açıklamaları.” Bunun üzerine S.’e kendini ırkçı olarak tanımlamayıp böyle şarkılara eşlik etmenin bir arada nasıl mümkün olduğunu sordu. S: “Bunu kendim de anlamıyorum, utancım da burdan geliyor. Komikti ama bunları hiç birebir kabul etmedim.” Hoffmam: “Öyle ama Döner büfelerine karşı şiddet eylemlerinde yer aldığınızı anlattınız. Öyle olunca bu bana birebir kabul etmişsiniz gibi geliyor.” S. sessiz kaldı.

Hoffman, S.’nin neden 2004 yılında Düsseldorf öğrenci komitesinde Nazi geçmişi üzerine yaptığı bir konuşmada olaylara açıklık getirmediğini öğrenmek istedi. “Onlarla konuştum, ama sonra mesele telefon numaralarına, isimlere geldi, tüm bunlar bana tuhaf geldi.” Hoffman: “Bu sizin için bir anlatma şansı anlamına gelmedi yani?” S.: “Maalesef gelmedi.”

Kay Diesner (bir polisi öldürüp iki kişiyi de yaralayan Neonazi) konusu açılınca S. Berlin’deki bir protestoda Diesner’le dayanışmayı öneren bir pankart olduğunu, ama onun bunu taşımadığını sötledi. NPD’de bu konu hakkında yaşanan bir tartışmayı hatırlamıyordu. Bu tartışmanın yürütüldüğü “Deutsche Stimme”yi düzensiz olarak okumuştu.

Hoffman son olarak André K. konusunda değindi. K.’nın hırçın mizaçlı olduğunu ifadesinde söylemiş olan S.’nin bunu somutlaştırmasını istedi. S.: “Onunla herkes geçinemezdi ve o da çoğunlukla bir çıkarı olduğu kişilerle birlikteydi. K.’nin olası bir saldırı eylemi sorulunca S. onun birine vurduğunu hiç görmediğini söyledi. Ama Saalfeld’deki bir tutuklanma sırasında birden çok polis tarafından zaptedilmesi gerekmişti.

Ardından 25 Nisan 2007’de Heilbronn’da öldürülen polis Michèle Kiesewetter’in yakınlarının ve aynı saldırıda ağır yaralanan polis Martin A.’nın avukatlarına sıra geldi. İlk olarak Martin A.’nın avukatı Martinek camiada polislere yüklenen rolü sordu. S.: “Sistemin yandaşları olarak tanımlanırlardı. Ama bizim aramızda. Onlarla iletişim kurmak da benim için eğlenceliydi, bize öyle gelirdi. Üzerinde ‘ACAB’ yazan kazağım vardı ve polisler bunun ne olduğunu sorduğunda ‚Alles Christen außer Buddha‘ (Buda hariç bütün Hristiyanlar) derdim ve karşılıklı sırıtırdık. Ayrıca benim de Jena’da iki – onlara böyle diyordum- favori polisim vardı. Bir tanesi “Bay S.’nin tepesine vurmuşlar” derdi. Bir seferinde üstüm arandı ve dedim ki “önlem almanızın sebebi nedir?” O da “sebep göstermemize gerek yok” dedi. Ben de dedim ki: “Birini aradığınızı söyleyin, o zaman sorun olmaz.” Jena’da gördüğümüz polislere hiç kötü gözle bakmadım.” Polisin silahları ona yabancıydı ve camiada da bu konu hakkında konuşulmuyordu. Michèle Kiesewetter’in yakınlarının avukatı Wolf camiada kadın polislere ayrımcılık yapılıp yapılmadığını sorunca yapılmadığını söyledi. Belki en fazla “taş gibi görünüyor” benzeri yorumlar oluyordu.

Müdahil davacılar tarafından sorgulanmasının ardından S. bir kez daha söz hakkı istedi. Uzun bir sessizliğin ardından tutuk bir şekilde dedi ki: “Siz kurban yakınnlarına nasıl inanılmaz bir acı çektirildiğini, haksızlık yapıldığını tahmin edemiyorum. Hissettiklerimi anlatacak kelime bulmakta güçlük çekiyorum. Bunun içimde neler uyandırdığını anlatacak uygun kelime bulamıyorum. Özür dilemek çok yetersiz diye düşünüyorum, bunun yeterli olduğundan kesinlikle emin değilim. Özür dileyince sanki “pardon” deyip sonra her şey geçecekmiş gibi geliyor. Ama daha uzun süre geçmeyecek. Size en derin üzüntümü ifade etmek istiyorum.”

Bunun ardından avukat Heer, Zschäpe’nin savunmasının Carsten S.’ye o an için başka bir sorusu olmadığını söyledi. André E.’nin savunması da şimdilik soruları olmadığını söyledi.

Aranın ardından Hakim Götzl, Wohlleben veya diğerleriyle yürütülen konuşmalarda ortadan kaybolanların geçimlerini nasıl sağladıklarının konu edinilip edinimediğini sordu. S. bunun konuşulmadığını söyledi ama bu konu hakkında daha önce hiç düşünmemişti.

Federal Yüksek Mahkeme başsavcısı Weingarten Federal Savcılık adına bir kez daha, S.’nin Wohlleben’ın birinin vurulduğunu söylediği telefon görüşmesinin zamanlamasını sordu. S. yine bunun silahın tesliminden sonra olduğunu söyledi. Soru üzerine konuşmanın SIM kartının imhasından önce gerekleşmiş olması gerektiğini söyledi. Bu da ona göre 2000 yılı Ağustos ayında Rudolf-Hess-Eylemleri’nin haftasonundan önce başlayan gözaltının sonrasına tekabül ediyordu. Weingarten S.’e camiadan çıkmasının tarihini sounca S. 2000 yılının Ağustos sonu-Eylül başı cevabını verdi. Weingarten: “Eğer 21 Ağustosu gözaltının bitişi olarak alıp üzerine üç hafta koyarsak 11 Eylül 2000 tarihine geliyoruz, bu da Bay Şimşek’in öldürüldüğü gün. İlk cinayetle zamansal bağlantı hiç de az dikkat çekici değil. Burada daha önce hiç üzerine konuşmadığımız bir iç bağlantı söz konusu mu?” S. “hayır” cevabını verdi.

Weingarten bir kez daha silahın satın alımıyla ilgili ifadedeki bir farklılığa dair soru sordu. S. ilk olarak tanık Andreas S.’ye hiçbir şey söylemediğini söylemişti. Ama karşı sorular sonrasında silahın üçlü için olduğunu söylemiş olması gerektiğini anlattı. Bunu dün düzelterek üçlüden bahsettiğine emin olmadığını söyledi. Weingarten S.’nin bunu Andreas S.’ye söyleme izni olup olmadığını sorunca S. “yok sayılırdı” dedi. Weingarten: “O zaman önceki açıklamalarınız, izninizle, anlam ifade etmiyor. Üçlüden bahsetmediğinize oldukça emin olduğunu söylüyordunız. Ve dün bunu söylemiş olmanız gerektiğini söylediniz.” Başka bir soru üzerine S., Andreas S.’nin üçlü hakkında bir şey dediğine emin olmadığınu, ama onun tercihen bir şey anlatmaması gerektiğini söyledi. Bu “Üçlünün keyfi yerinde” ile poz vermeye benziyordu.” Andreas S. yine de ortadan kaybolanlar hakkında konuşabileceği kişiler arasındaydı.

Bunun ardından avukat Narin, S.’te bulunan telefon bilgilerine yönelik soru sordu. Narin isimler telefon numaralarıyla örtüşüyor mu yoksa numaraların yanına yanlış isim mi yazılmıştı öğrenmek istedi. S. PIN kodlarını uydurma isimler altında kaydettiğini söyledi. Soru üzerine telefonunda Tino Brandt’ın bir numarasının olduğunu söyledi. Narin’in buna karşılık sunduğu dosya notunda S.’nin “Tino B.” adı altında, 2000 yılından bu yana Nürnberg’de bir çiçek satıcısına ait olan bir numarayı kaydetmiş olduğu yer alıyordu…Narin S.’nin bu konu hakkında aklına gelen bir şey var mı, bilmek istiyordu. Narin’in bir sorusu üzerine S., tanıdığı Matthias L. isimli bir kişinin de camiadan ayrıldığını ve S.’nin ayrılışının sonrasında onunla düzenli olarak iletişim kurduğunu söyledi.

Narin S.’ye bilgisayarında 2006 yılındaki bir Hitler selamı nedeniyle L.’ye karşı açılan bir davayla ilgili bir makele olduğunu söyledi. S.: “Bunu hatırlayamıyorum, muhtemelen kendisi anlatmıştır.” S. L’nin 2006 yılında artık aktif olmadığını tahmin ettiğini söyledi. L.’ye yaptığı bir para transferini onu çıkmazdan kurtarmak istemesiyle açıklıyordu. “Sağ camiayı kesin olarak terk ettiniz mi?” S: “Kesin olarak ettim.”

Avukat Sidiropoulos S.’ye karşı bir çalışma arkadaşının ifadesini öne sürdü. İfadede silah teslimiyle ilgili 2011 Kasım ayında gerçekleşen bir konuşmadan bahsediliyordu. İş arkadaşına göre S. silahı bir “McDonald’s” ya da “Burger King’”de teslim ettiğini söylemişti. S.: “Aklıma başka da bir şey gelmiyor.”

Avukat Narin bunun ardından S.’nin bir tasarruf hesabındaki hesap hareketlerini sordu. Sonrasında özellikle bu hesabın S.’ye mi annesine mi ait olduğu ve Narin’in öne sürdüğünün doğru olup olmadığı konuları tartışıldı. S. bu konu hakkında hiçbir şey bilmediğini ve belki annesine sorması gerektiğini söyledi. Avukat Kolloge, 1999 ya da 2000 yıllarında kendisine karşı bir soruşturma ya da ceza davası yürütüldüğünü hatırlayıp hatırlamadığını sordu. S., 2000 yılında 1999 yılındaki spontane bir protesto nedeniyle 300 Mark para cezasına çarptırılmış olduğunu söyledi.

Avukat Boğazkaya S.’nin iletişimin kesilmesinin ardından üçlüden korkup korkmadığını bilmek istiyordu. S. korktuğunu söyledi. Kafasında somut bir şey kurmuyordu, ama tuhaf bir hisse kapılmıştı. Boğazkaya: “Bunun onların, en azından ikisinin, sizden ateşli bir silah teslim almış olmasıyla ilgisi var mı?” S: “Olabilir, evet, ama buna daha fazla kafa yormadım. Benim için o zamanlar artık geride kalmıştu ve sonrasında kendimle ilgilendim.” Kartın imhasını Wohlleben ile kararlaştırmıştı. Camiadan çıkmasıyla birlikte Wohlleben’a kalan parayı da vermişti.

Narin, “Madley” dükkanının sahiplerine, Heilsberg’de Christan K. ile gerçekleştirdiği çarşamba toplaşmalarına ve Gerhatd Ittner’i tanıyıp tanımadığına dair sorular sordu. Son soruya olumsuz cevap verirken ilk ikisi ile ilgili yeni bir şey anlatmadı. Kapanışta avukat Kuhn S.’nin diğer yoldaşlarının da kendilerini “Nasyonal Sosyalistler” olarak görüp görmediklerini öğrenmek istedi. S. gördüklerini söyledi, ama hedeflerine nasıl ulaşmak istedikleri ve kendilerini “devrimci bir hareket” olarak görüp görmedikleri sorularına cevap vermedi.

Hakim Götzl ertesi gün bilirkişiler tarafından sorgulama gerçekleştirileceğini duyurdu ve dava katılımcılarının beyanda bulunma imkanlarının olduğunu duyurdu.

Duruşma 16:45’de sona erdi.

Müdahil dava avukatı Alexander Hoffman özetledi:

“Sorular üzerine en azından Nazi gruplarının yasadışı düzenlenen ve bir tanesi 1000 kişi tarafından ziyaret edilen konserlerine nasıl katıldığını anlattı. Festivallerde bu tarz şarkılara eşlik ediyordu. S. şu ana kadar sürekli ırkçı olmadığını vurguladıktan sonra şimdi örneğin Türklerin öldürülmesini yücelten şarkı sözlerine bağırarak eşlik ettiğini söylüyor. S. akşamüstü NSU saldırısının kurbanları ve yakınlarından özür dilemey çalıştı. Bu özür samimi görünüyordu ama önceden olduğu gibi yine sadece Ceska tabancanın satın alımı ve teslimiyle sınırlıydı. Bunun dışında üçlüyü desteklemesini, Wohlleben’la gündelik işbirliğini ya da politik eylemlerini – ne de olsa Genç Nasyonaldemokratlardan 20-30 kişilik bir gençlik grubu kurmuştu- bastırmaya devam etti.

S. bugüne kadar sorumluluğunun gerçek kapsamını, NSU’nun varlığı için yürüttüğü diğer tüm yardım faaliyetlerinin anlamını ve işlenen suçları anlayamadı. Bu da özrünün kıymetini çok büyük oranda azaltıyor.

S.’nin ifadesi yalnızca yeni ifadelere göre grubun birini “vurmuş” olduğunu erken öğrenmesine rağmen destek faaliyetlerini sürdüren Wohlleben’I büyük oranda suçlu çıkarmıyordu. Tamamen yardımcı olarak görev alan ve yaş ve hikaye olarak Zschäpe, Mundlos ve Böhnghardt’tan çok farklı olan Carsten S. “el feneri bombası”ndan bahsederken, büyük ihtimalle sanıklar G. ve E.’nin de konudan haberi olduğundan yola çıkabiliriz.”