NSU Davasındaki 15.11.2017 tarihli 387. Ana Duruşmanın Özeti.

0

Davadaki mütalaa süreçleri esnasında duruşma günlerine ait özetleri yayınlayacağız. Bunlarla ilgili söz konusu özet tutanaklara ise daha sonra yer vereceğiz.

NSU Davasındaki 15.11.2017 tarihli 387. Ana Duruşmanın Özeti.

Müdahil Avukatların Mütalaasının İlk Günü.

387. Duruşma gününün başlangıcında müdahillerin uzun bir süreden bu yana ertelenenen mütalaasının başlayıp başlamayacağı henüz netlik kazanmamıştı. İlkin Beate Zschäpe’nin savunma avukatları nedeniyle gecikmeler yaşanacak gibi görülüyordu. Zschäpe’nin savunma avukatı Sturm, Heer, Sturm ve Stahl’ın son duruşma gününe ilişkin hukuki talimatları içeren dilekçelerinin bir türlü „sonlanmak bilmeyen“ bir incelemeye maruz kalmasını eleştirdi. Ardından ara verildi. Daha sonra Götzl hukuki talimatlara yönelik kararı ilan etti; bu karara BAW tarafından kısa bir sunumla ekleme yapıldı. Böylece sanık sandalyesinde oturanların erteleme taktikleri son bulmuş oldu ve Götzl, müdahillerin son konuşmalarına başlayabileceğini duyurdu. Müdahil avukat Edith Lunnebach açılışı yaptı. Lunnebach, 2001 senesinde Probsteigasse, Köln’de düzenlenen saldırıya maruz kalanları temsil etmektedir. Lunnebach öncelikle mahkeme heyetine yöneldi: “Biz müdahil avukatlar olarak rolümüzü hiçbir zaman sadece söz konusu vekillerimizin münferit savunmalarından ibaret görmedik; aksine burada duruşması görülen cürümlerin aydınlatılması zorunluluğunun bir ifadesi olarak gördük ve her zaman az da olsa oyun bozan, huzuru kaçıran kişiler olduk ya da tazminat sağlamak adına bir ahlaki taleple birlikte ikaz eden (Mene Tekel Peres) olduk. Böylece müdahiller takımının tamamı “ay yine mi onlar” mottosu ile teşhir edildikleri duygusu içinde oldular. Sadece sözsel olarak değil dahası zaman zaman savunma makamı ile federal savcılık arasındaki kaş göz işaretleri, itilaf içerisinde olduklarını gösteren tavırlar aralarında bir kardeşlik oluştuğunu göstermektedir.”

Ardından Lunnebach, BAW’ye oldukça sert eleştiriler yöneltti. Federal savcı Diemer’in, müdahillerin aydınlatma çabaları bağlamında kullandığı „sinek vızıltıları“ ifadesi için bu ifadenin terbiyesizce olduğu ve Diemer’in düşünce yapısını gösterdiğini ve ‘mağdurların ve onları temsil edenlerin dürüst çabalarını’ karaladığını belirtir. Ve Lunnebach ardından ekler: “Böyle bir şeye anlayış gösteremem.” Lunnebach, BAW’nin “Trio tezine” karşı çıkar: “BAW’nin tüm suçların trionun yalıtılmışlığına mal edilmesi ve basit yanıtlarla yetinmesinin nedenini bilmiyorum; üstelik sanık temsilcilerinin zekasında ya da değerlendirme yetisinde bir noksaklık olacağı gibi bir düşünceden hareket edilemeyecekken.” Lunnebach, eğer BAW, müdahillerin hadiseleri aydınlatma çabalarına açık ve ilgili yaklaşsaydı bu kendisine haysiyet kazandırırdı, diye devam eder. Buna karşın Lunnebach, “çok sayıdaki anti faşist NGO’ya (Hükümete ait olmayan organizasyonlar), anti Nazi gruplara ve “sağa karşı tek başına cesurca mücadele verenlere” değindi. BAW, BKA’nın “kovuşturma hakimiyetini” hadiseleri aydınlatmaya yönelik arka planlarla birlikte ilişkilendirerek ele alma fırsatını kaçırmıştır: “Onlar, aydınlatma çabasının menfaati dahilinde müdahillerden ve kamudan gelen muhtelif bilgi kanallarını mevcut artı bir bilgi olarak görüp bundan faydalanma imkânını kaçırmışlardır.”
Ardından Lunnebach, somut olarak Probsteigasse’deki bombalı saldırı hakkında konuşmaya başlar. Probsteigasse’deki saldırıyı düzenleyenlerin sözüm ona sadece NSU’nun üç kişiden oluşan hücre örgütü ve onların yardımcısı Eminger’den ibaret olmadığına dair etkili, çok sayıda olgunun bulunduğunu ileri sürer. Lunnebach, 19.01.2001’de Probsteigasse’de işlenen cürümün sürecini oldukça etkili bir biçimde hatırlatır; yaralananların „hem fiziksel hem de ruhsal anlamdaki yaraları bugüne değin halen iyileşmemiştir.“ Cürümün sürecine ilişkin ise Lunnebach şu eklemede bulunur: „2000 senesinde Noelden önce hediye sepetini kimin koyduğuna ilişkin nesnel bilgiler benim bildiğim kadarıyla mevcut değil.“ Olay yerinin o çevreyi bil-me-yenler tarafından kolaçan edilmiş olması tümüyle ihtimal dışıdır der Lunnebach. Yine de NSU’nun fail olduğu düşüncesinden hareket etmektedir. Lunnebach Probsteigasse saldırısı ile ilgili kovuşturmada yapılan hataları da ele alır. Davanın adam öldürme suçlarından sorumlu komiserliğe verilmiş olması gerekirdi, der. Bir diğer önemli ihmal ise „cürümde yabancı düşmanı, aşırı sağcı bir arka planın etkili olup olmadığı sorusuyla“ meşgul olunmamasıdır. Kovuşturmadaki hatanın ağır neticelerinden biri de LfV NRW’in ya da BfV’nin muhbirlerinin Probsteigasse saldırısıyla ilgili olarak sağcı camiadan toplanan hangi bilgilere sahip olduğunun o dönemde soruşturulmamış olmasıdır. Lunnebach ayrıca şunları belirtir: „Diğer saldırının ve hatta NSU seri cinayetlerinin tamamının engellenebilme ihtimalinin olması tasavvuru ve bu ihtimalin bu saldırıda kovuşturmayı yönetenlerin kavrayış kıtlığı yüzünden heba edilmiş olması aile […] için, meslektaşım Clemm ve benim için dayanılmaz bir şeydir.“
Lunnebach en sonunda kovuşturmadaki hataları da ele alır: „Gerçekten de herhangi biri çok sayıdaki bu hataların tesadüfen meydana geldiği düşüncesinde olabilir mi? Biz böyle bir değerlendirmede bulunamayız.” Olay yerlerinin tamamında NSU’yu destekleyenlerin iletişim ağı, Probsteigasse’deki saldırıda çok açık şekilde kendini göstermektedir. Eğer Köln çevresinden yardım eden, NSU’nun ölümcül dünyasına sırdaş edilmiş kişiler olmasaydı Probsteigasse’deki olay yerinin seçimi nasıl gerçekleşecekti?“ Lunnebach ayrıca LfV NRW’den ‚gizlice gözetlemelerde bulunan faillere oldukça yakın yaradılışta biri olan’ bir muhbirin görevinden alınmasını talep eder.
NSU’nun Probsteigasse’deki saldırıdan „avantajlı“ çıkan taraf olarak övündüğü tezi, kendilerini ifşa ettikleri DVD için harcadıkları çabaya ve DVD’nin farklı hazırlanış sürelerine bakarak açık bir şekilde çürütülebilir.
Lunnebach, bu gerçeklikten ve „borulu bombayla yapılan deneylerden elde edinilen bilgi, Nürnberg’de el fenerinin içine yerleştirilmiş bombanın bırakılması, garajda ve daha sonra Frühlingsstraße’de kara barutun bulunması gibi noktalardan hareketle, saldırıyı düzenleyenin gerçekten de NSU olduğu düşüncesindedir. Lunnebach: „Bizim bakış açımızdan sadece tek bir açıklama mevcuttur: NSU’nun çevresinden cürümün planına dahil edilmiş, kimselerin tanımadığı, Köln’ü avucunun içi gibi bilen bir suç ortağı saldırının yapılacağı yeri araştırmış ve patlayıcı kapanı saklamış olmalıdır.“
Buna müteakiben Lunnebach dava sürecine ilişkin birkaç noktayı vurgular ve sözünü Beate Zschäpe’nin beyan ettiği fikirlere getirir, hukuki anlamda bir değerlendirme olarak şöylesine bir sonuca varılabilir: „Si tacuisses“ (Sadece susmuş olsaydın.) Fikirleri „insanı aşağılayan acıklı bir dram“dır ve burada söz konusu olan „kendini yansıtan ağlamaklı“, „yanardöner ifade biçimleridir.“
En sonunda Lunnebach herhangi bir ceza talebinde bulunmaksızın mahkeme heyetine yönelir: „Rahat vermeyin ve hükmün gerekçesine, tıpkı o zamanki kovuşturmalarda yapılan hatalar nedeniyle bir dizi cürümün işlenmesi ve buna izin verilmesinin yarattığı dehşette olduğu gibi Anayasayı Koruma Kurumlarının olayları örtbas ettiği ve gizli gizli işler çevirdiği gerçekliğini dahil edin ki söz konusu bu cürümler 90’lı yıllarda Neonazi saldırılarının güçlenmesini sağlamıştı; buradaki sanıkların organize olmuş destekçilerinin ve/ veya suç ortaklarından oluşan camianın onların suç içeren eylemlerine izin verdiğini ve desteklediğini açıklığa kavuşturun.„

Hemen akabinde cinayete kurban giden Abdurrahim Özüdoğru ve İsmail Yaşar Mehmet’in yakınlarını temsil eden Mehmet Daimagüler’in mütalaası ile devam edilir. Daimagüler konuşmasına yakınların bakış açısıyla başlar: „Müvekkillerimi meşgul eden, onları huzursuz kılan ve onları uykularından eden soru, neden sorusudur. „ Ve devam eder: „Müvekkillerim kurbanların yakınları diye adlandırılıyor, bu onların durumunu tanımlamıyor, onlar NSU’dan kurtulup hayatta kalanlar.“

Daimagüler aynı şekilde federal savcılığa ve özellikle de federal savcı Diemer’e saldırır. BAW var gücüyle NSU’nun yalıtılmış bir terör hücresi olduğu tezini haklı çıkarmaya çalışmıştır. Merkel’in Şubat 2012 tarihinde hadiselerin açıklığa kavuşturulacağına dair verdiği söz bağlamında Daimagüler şu soruyu sorar: „Mevcut kurumlar hadiseleri açıklığa kavuşturmak için var güçleriyle çalışıyor gibi mi görünüyorlar? Bu noktada şüphem büyük.“ Daimagüler buna örnek olarak NSU’nun adres listelerinin analiz edilmemesini gösterir. Siegen’den bir savcı listeye dahil edilmiştir. Daimagüler’in kendisi de Siegen Savcılığı’nda eğitim almıştır; fakat söz konusu kişiyi tanımamaktadır. NSU’nun nasıl olup da bu kişiyi listeye dahil ettiği sorusu gündeme gelmektedir. Bu noktada kovuşturmaya gidilmediği gibi bu savcının mesleki anlamda Neonazilerle alakasının olup olmadığı sorusu da sorulmamıştır. Daimagüler: „Bırakın ters yüz edilmeyi bir kez bile el sürülmemiş yüzlerce taş var.“
Daimagüler içtihat konusunu ve bu konuyla ilişkili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargısal açıklığa kavuşturma yükümlülüğünün tesir sahasını ele alır. NSU ve Ekim festivali saldırısı arasında paralellikler kurarken Zschäpe’nin avukatı Heer onu „dava açan kurumlar ya da devlete karşı suçlamada bulunmanın“ yeri mütaala değildir diyerek böler. Müdahil avukat Scharmer ise bu cümle üzerine gelişen tartışmada Daimagüler’in lafının böylesine bir ima ile bölünmesinin „meslektaşına gösterilen saygısızlığın doruk noktasını oluşturduğunu“ söyler. Ara verildikten sonra Daimagüler „ aşırı sağcıların, ırkçıların ve Nazilerin işledikleri cinayetlerde her seferinde BAW’nin bu cürümlere sebebiyet oluşturan motifleri ve politik arka planı önemsiz göstermeye çalışmaya ve fail olarak değerlendirebilecek kişilerin çevresini daraltmaya meyil ettiği“ gibi bir duruma dikkat çeker. Daimagüler yeniden ekim festivali saldırısıyla olan paralellikleri ele almak ister ki lafı bir kez daha avukat Heer tarafından bölünür. Yargıç Götzl devam etmek ister; ancak Heer mahkeme heyetinin kararını talep eder. Müdahil avukat Hoffmann, Heer’in davranışının anlayışla karşılanamayacağı yorumunda bulunur: „Bu gerçekten de abes bir durum ve tam bu noktada provokeye başvurarak zamanı heba etmek buraya uygun düşecek şeylerin sınırlarını zorlamaktadır.“ Bir kez daha mütalaa kesinitiye uğrar ve ardından Heer’in talebinin reddedildiği kararı açıklanır. Daimagüler nihayetinde 1996 senesinde Lübeck Hafenstraße’de mültecilerin kaldığı yerin kundaklandığı ve on kişinin öldüğü saldırı ve 2016’da Münih Olympia Alışveriş Merkezine yapılan kitleleri imha etmeye yönelik saldırıyla ilgili kovuşturmalarla paralellikler kurar.
BAW’nin dosyalara bakılmasını engellemesi ile ilgili olarak da Daimagüler şunları söyler: „NSU karmaşasının anlatımındaki yorumun ulviyetini kaybetmemek için, BAW, Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe’nin yapısal olarak dahil edildiği tüm yaklaşımları dışarıda bırakmayı düstur edindi. Anayasayı Korumanın NSU karmaşasındaki rolü de BAW tarafından tema dışı bırakıldı: Burada devlet, devleti korumaktadır, „devletin korunması tümüyle başka, ürkütücü bir manadadır.“ Irkçılık, dava sürecinde sadece müdahiller bunu dile getirdiğinde konuşulmuştur.
Daimagüler, bir diğerini suçlamanın hiçbir sanık için özür oluşturamayacağına dikkat çeker. Neonazi camiası kendini kurban olarak görme eğilimine düşmektedir: „Oysaki onlar kurban değil, faildir.“ Daimagüler, NSU davasında altıncı, görünmez bir sanığın olduğunu söyler ki bu sanık devlettir.
Daimagüler kovuşturmalar bağlamında nasıl olup da tüm polis birimlerinde „bir ihmalin“ gündeme geldiğini sorar; burada bir sistem mevcut olmalıdır: „Ve bu sistemin adı kurumsal ırkçılıktır.“ Daimagüler’in konuşması bir kez daha bölünür; bu kez bölen Zschäpe’nin savunma avukatı Stahl’dır. Müdahil avukat Scharmer buna ilişkin şöyle der: „Savunma makamının dava açılan kurumu eleştirdiği gerekçesiyle nihai sunumu bölmesi tarihsel açıdan ilk kez yaşanan bir hadisedir. Bu bir ilktir. Üzgünüm, söyleyecek söz bulamıyorum.“ Ardından duruşma saat 15:45’te sona erer. Mehmet Daimagüler mütalaasına ertesi gün kaldığı yerden devam edecektir.

NSU-Nebenklage blogunun değerlendirmesi.