63. Duruşma Günü Tutanağı – 3 Aralık 2013

0

Duruşma günü müdahil davacı avukatlar, Federal Savcılık ve mahkeme arasındaki tartışmayla başladı. Tartışma konusu bir kez daha, 2006 senesinde Andreas Te.’ye yönelik gerçekleşen soruşturmaya ait dava dosyalarının ilişkilendirilmesiydi. Federal Savcılık dosyalara ait fotokopilerin yapılıp mahkemeye sunulmasına karşı çıkarken, müdahil avukatlar bunu bütün bir aydınlatmanın reddedilişi olarak nitelendiriyorlardı. Sonuçta tek tanık olarak yine Andreas Te. dinlenildi. Kendisi yine davranışını mantıklı sebeplerle açıklayamadı ve bunun sonucunda tamamen doğruyu söylemediği intibası oluştu. Tanığın yine gelmesine karar verildi.

Tanık:

  • Andreas Te. (Anayasayı Koruma Dairesi eski elemanı. Halit Yozgat’ın öldürüldüğü esnada olay yerindeydi.)

Duruşma günü yaklaşık olarak 9.50’de başladı. Müdahil davacılardan Ayşe ve İsmail Yozgat ile Semiya Şimşek mahkeme salonundalardı.

Müdahil avukatlardan Kienzle, müdahil davacı Yozgat’ın bir önceki tutanağa (62. duruşma günü) yönelik itirazda bulunma ve tanığın dinlenmesinin devamına karşı çıkma imkânına sahip olmak istediğini söyledi. Kienzle bu isteği şöyle gerekçelendirdi: „1.si Federal Savcılık dava dosyalarını eksik bir şekilde ortaya koymuştur. Senato Federal Savcılık’ı belli bazı dosya bölümlerini göndermesi konusunda görevlendirmiştir ve Federal Savcılık’la paralel olarak bu dosyaların davanın gidişatıyla ilintili olmadığını söyleyerek karşı durmuştur. 2.si Senato dosyaların bütünlüklü bir şekilde ortaya konulmasını reddetmış ve bu şekliyle Halit Yozgat cinayetinin tamamıyla aydınlatılmasının önüne geçmiştir. Te.’nin inanırlığının tespiti tüm dosya içeriği akabinde yapılmak zorundadır. Senato yolun yarısında duramaz. 3.sü Yozgat Ailesi devlet faaliyetinin suça ne derece iştirak ettiğinin ve suçun ağırlığının tespitinin önemli olduğunu belirtmiştir. Dava konusu olan cinayetler serisi, Halit Yozgat cinayetinin ardından çok önemli bir değişime uğlamıştır. Cinayet, göçmen kökenli birine karşı işlenen son cinayettir ve sonrasında devletin bir güvenlik görevlisi öldürülmüştür. Modus operandi- yani failin yönetimi- değişmiştir. Hâlâ Heilbronn’daki vakanın LfV’nin (Eyalet Anayasayı Koruma Dairesi) isteğinin aksine soruşturmalar devam etmiş olsaydı önlenmiş olabileceğine dair soru işaretleri bulunmaktadır. Senato şu anki tavrıyla geniş çaplı bir aydınlatmanın önüne durmaktadır. 4.sü Haziran 2012’de müdahil davacı Yozgat Te.’ye ilişkin dosyaları inceleme talebinde bulunduğunda bu kabul edilebilir şekilde mümkün olmuş, örneğin fotokopilerin yollanmıştır. Bu yüzden sadece 35 dosyanın 9’u istenmiş ve sıkıntısız bir şekilde de sunulmuştur. Ağustos 2013’en itibaren Federal Başsavcılık’ın dosyaların istenmesine yönelik tavrı kökten değişmiştir. Fotokopilerin hazırlanması işlemi gerçekleşmemiştir. Federal Başsavcılık, objektiflikten uzak düşüncelerle müdahil şahısların dosyalara ulaşmalarını engeller bir intiba uyandırmıştır. Bu sebeple Diemer, Greger, Weingarten ve Schmidt şahıslarının resmi açıklamaları ve tavırlarının Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı ya da Eyalet Anayasayı Koruma Teşkilatı gibi organlarca etki altında kaldıklarından ortaya çıkıp çıkmadığının incelenmesi istenmektedir.“ Bunun yanısıra Kienze, Yozgat ailesinin gereksiz bir istekte bulunmadığını, sahip oldukları hakların uygulanmasını istediklerini söyledi. Senato’nun aşırı sağcı çevrelerde emsal teşkil edebilecek bir dava sonucuna ulaşılmasının önüne taş koyduğunu, dosyaların istenmesinin hiçbir şekilde hukuki bir hataya sebep olmadığını belirten Kienze, dosyaların verilmesi noktasında çıkarılan engelin temyize gitmeyi gerektirecek bir risk taşıdığını ekleyerek „Böyle bir şeyin olmasını önlemek istiyoruz.“ şeklinde konuştu.

Daha sonra Müdahil avukat von der Behrens Senato kararına yönelik itirazı okudu. Gönderilmeyen dosya bölümlerinin, örneğin Boğaziçi Özel Araştırma Komisyonu’nun (BAO) 2008’de internet kafede olanlara ilişkin senato tarafından gönderilmeyen analizinin gerekli olduklarını söyledi. Bu analiz, BAO’nun parametreleri doğruysa, Te.’nin Halit Yozgat’ın öldürüldüğü esnada hâlâ internet kafede olduğu ve sörf yaptığı yönündeydi. Boğaziçi BAO „Kafe Cinayet Komisyonu (MKCafé)“nun zaman çizelgesinin hatalı olduğunu gösteriyordu. Bir arada incelendiğinde Te.’nin, bilişsel sorgulamasından yola çıkarak, duyduğu „boğuk ses“in tanığın cinayet esnasında kafede olduğu sonucuna varılmasına izin verdiğini ekledi. Boğaziçi BAO analizinde Te.’nin ilk ateşten yaklaşık 20 saniye sonra bilgisayardan çıktığını ve yüksek ihtimalle sonrasında oturduğu yeri terkettiği geçmekteydi. Halit Yozgat’a üç el ateş edilmişti ve ilk kurşun dahi öldürücüydü. Yozgat’ın sandalyeden düşüşünün bahsi geçen boğuk ses olma ihtimali yüksekti. İrkilten sesten sonra da ateş devam etmişti, demek ki katiller kafedeydiler. Te. bugüne kadar henüz BAO’nun analizi uyarınca internet kafede bulunduğu sorunuyla yüz yüze getirilmemişti. Şimdiye kadar Te. ifadelerini soruşturmanın derecesine göre uydurmuştu. Olay ve suç ile ilgili sorularda ciddi önem teşkil edecek algısal gözlemleri olduğundan yola çıkılmak zorundaydı. Bunlar özellikle üç ana noktada önemliydiler: 1.si Böhnhardt ve Mundlos’un suçlu olduklarının tespiti. 2.si eğer Te. algısal gözlemler gerçekleştirdiyse, Suçluların eşkallerinin belirlenmesiyle cineyet serisinin açığa kavuşturulması gerçekleşebilir ve mağdurlara karşı soruşturmanın önüne geçilebilirdi ve bu da suç sonrası cezanın tayini noktasında değerlendirilmeliydi. Aileler fişleyici soruşturmalarla muhatap olmamış ya da bir sonuca varılmış olunurdu. 3. Kiesewetter cinayeti ve Arnold cinayet teşebbüsleri önlenmiş olabilirlerdi.

Kısa bir aradan sonra Federal Savcı Diemer konuya dair fikrini belirtti. Federal Savcılık’ın, dosyaların istenmesi dilekçesine yönelik beyanına tüm ayrıntılarıyla sadık kaldığını söyleyen Diemer, Te.’nin hiçbir algısal gözlem yapmadığını söylediğini ekledi. Böyle bir ceza davasında yine böyle bir tanığın güvenilirsizliğinin tespiti herhangi bir anlam ifade etmiyordu. Ne söyleyebileceğine dair kesin bir şey yoktu. „Sürekli ortaya atılan iddia“ Federal Savcılık’ın dosyaları ortaya çıkarmadığı yönündeydi ve bir kere bu doğru değildi. Müdahil davacılar istedikleri an iz dosyalarını alabilirlerdi. Yine müdahil davacılar dosyaların içlerine bakabilir, notlar çıkarabilir ve sebebi belirtildiği zaman bazı bölümleri alabilirlerdi. Alman Federal Yüksek Mahkemesi Başsavcılığı’nın nasıl karar aldığına ilişkin müdahil davacıların düşüncelerine ilişkinse söylenecek bir şey bile yoktu.

Sonrasında İsmail Yozgat söz aldı ve „21 yaşındaki oğlum kollarımda can verdi.“ dedi. 2000 yılından 2011 yılına kadar dosyalar yokedilmiş, saklanmış ve yakılmışlardı. Sanki bunlar yetmiyormuş gibi bir de Te.’nin adının geçtiği dosyalar önemsiz oldukları gerekçesiyle verilmiyorlardı. Yozgat „Oğlumu ilgilendiren her dosyayı, bilhassa Te.’nin adının geçtiklerinin verilmesini, günışığına çıkarılmalarını istiyorum. Sayın Mahkeme Başkanı, size olan güvenim sonsuz.“ şeklinde konuştu. Arkasından Ayşe Yozgat söz aldı, oğullarını büyüttüklerini ve bir saniye içinde hayatının sona erdiğini söyledi. Anne Yozgat „Onun ölümünden sonra bizlerin de ölüden farkı kalmadı. Ne zaman polisler gelip ifade vermemizi istedilerse, kendimizi suçlu gibi hissettik. Biz nasıl ki her zaman gidip ifade verdik, aynı o şekilde dosyaların ve ifadelerin bizlere verilmesini istiyoruz. Bu anababa olarak bizim hakkımız. Lütfen bir kez daha kararınızı gözden geçirin ve benim düşüncelerim üzerine düşünün, teşekkür ediyorum.“ şeklinde konuştu.

Başka müdahil avukatlar da Te.’nin bugün bu şekilde sorgulanmasına karşı çıktılar. Avukat Daimagüler meselenin başka uzantıları da olduğunu, özellikle Türkiye kökenli halkta güvenlikten sorumlu devlet dairelerinin sözde soruşturma farklılıklarına ilişkin ciddi bir güvensizlik oluştuğunu söyledi. Bu güven kaybı soruşturmaların, politikacılarca da söz verildiği şekliyle değil, zorla gerçekleştirilmesi sebebiyle ortaya çıkmıştı. Daha sonra Zschäpe’nin ve Wohlleben’in avukatları da müdahil davacı Yozgat Ailesine katıldılar. Götzl duruşmayı 13.00’e kadar erteledi.

Daha sonra Götzl Avukat von der Behrens’e dönerek, avukatın 3 el ateşten bahsettiğini; fakat onun hatrında iki el ateş olduğunu söyledi. Von der Behrens bunun bir yanlışlık olduğunu söyleyince Götzl itiraz dilekçesinde bu şekilde bir argümanın yer aldığını belirtti. Von der Behrens bunun üzerine sanık ya da sanıkların ateş süresinin bir kurşun azaldığında da yine internet kafede bulunuyor olmalarının gerekliliğinden bahsetti. Götzl ve von der Behrens arasında ufak çaplı bir tartışma gerçekleşti. Sonrasında Götzl Kienzle’ye döndü ve Senato’nun aydınlanmaya yönelik bir hevesi olmadığı tezini çok iddialı bulduğunu „belirtmemde bir sakınca yoksa“ kelimeleriyle söyledi. Kienzle bunu reddetti ve iddiasının Götzl’ün mahkemedeki soruşturmalarına yönelik değil, dosyaların gönderilmesi noktasındaki başarısızlık üzerine olduğunu belirtti. İddia sadece bu bağlantıda derlenmişti. Götzl müdahil davacıların Mayıs ya da Haziran 2012’den bu yana dosyaları Federal Savcılık’ta görme hakkına sahip olduklarını ve özellikle de o an salonda bulunan müdahil davacılarla da bununla ilgili konuşup tartışmak istediğini söyledi. Kienzle tartışmayı sadece belli yönleriyle kavrayabildiğini, sorunlarının, net dosya içerikleriyle net ithamlarda bulunmak konumunda olamadıkları noktasında olduğunu söyledi. En kötü ihtimalle ya akıllarından ya da elle aldıkları notlardan iddialar hazırlayabiliyorlardı. Bu tarz şeylerin önüne geçilmesi için de dosyaların kabul edilebilir bir şekilde ellerine ulaştırılmasını istemişlerdi. Avuka Bliwier isteklerinin tanığın sorgulanmasında hiçbir şekilde usulsüzlük yapılmaması yönünde olduğunu söyledi. İddialarda bulunabilirlerdi, sonrasında Senato haklı olarak „Bunu nereden buldunuz?“ diye sorabilirdi ve akabinde iddianın nereden doğduğunun, bütünlüklü bir iddia olup olmadığının araştırılmasını vs. isteyebilirdi. Senato, işlerin net bir şekilde yapılması gerektiği noktasında haklıydı. Zaten onlar da Senato’nun gönderdiği dosyalarla tam olarak bunu yapmışlardı. „Bilişsel sorgulama nasıl gerçekleşmişti, şahıs çağrılmış mıydı yoksa kendi isteğiyle mi oradaydı?“, konu bu içerikti.

Bir mola verildi ve aradan sonra Götzl Senato’nun kararının geçerliliğini açıkladı. Resmi açıklama istemi de reddedilmişti. Müdahil Avukat Top bunu müvekkilleriyle konuşması gerektiğini bildirdi. 13.56’ya kadar tekrar bir mola verildi ve Götzl moladan sonra Te.’nin duruşma salonuna çağrılmasını istediğini söylerken Zschäpe’nin avukatı Sturm tarafından bölündü ve Zschäpe’nin savunması olarak fazladan bir beş dakika daha istişare istediklerini belirtti. Bunun üzerine duruşmaya 14.05’e kadar tekrar ara verildi.

Molanın sonrasında tanık Andreas Te.’nin ifadesinin alınmasına devam edildi (41. duruşma günü). Götzl, bir önceki soruşturmadan devam etmek istediğini ve Te.’nin yerel gazetelerden aldığı bilginin ne olduğunu sordu. Te. gazetenin yüksek ihtimalle „Extra-Tip“ olduğunu ve içinde olayla ilgili bir şeyler oluduğunu, ayrınıları hatırlamadığını söyledi. Böyle bir suçun işlendiğini okumuştu ve olay internet kafeyle ilgiliydi, daha fazla bir şey yoktu. Pazar sabahı normal günlük gazetelere erişimi olmuş ve oradan bilgiler almıştı. Neyi ne zaman öğrendiğine dairse bir şey söyleyemeyecekti, hatırlamıyordu. Götzl Te.’ye „Extra-Tip“ten öğrendiğinin tam olarak ne olduğunu sordu. Te. orada bariz bir şekilde bir şeyler olduğunu ve mevzunun internet kafeyle ilintisinin bulunduğunu öğrendiğini tekrarladı. Çünkü pazartesi sabahı, orada çarşamba mı yoksa perşembe mi olduğunu hatırlamak için kartına bakmıştı. Götzl „Evet, Halil Bey’in öldürüldüğünü pazar günü mü öğrendiniz?“ şeklinde bir soru sordu ve Te. orada bir cinayetin gerçekleştiğinden emin olduğunu; çünkü „Extra-Tip“te böyle yazdığını söyledi. Götzl cinayetin kime karşı işlendiğini sorunca, bugün tam olarak hangi yazılı basından hangi bilgiyi aldığını hatırlamadığını, aklında kaldığınca olayın Yozgat Ailesinin genç bireyiyle ilgili olduğunun geçtiğini; fakat bundan yüzde yüz emin olmadığını belirtti. Tanık „İnternet kafe“ dediğinde Yozgat Ailesinin internet kafesinden bahsettiğini onayladı.

Götzl, Te.’nin cinayetin işleniş biçimine ve maktulün nasıl öldüğüne dair ne şekil bilgiler aldığını sordu. Te. bunu „Bugün artık ne olduğunu söyleyemem ki.“ şeklinde cevapladı. Götzl bir önceki seferde Te.’nin, kendisinin o gün için kafasının karışık olduğunu hatırladığını söyledi. Te. bunu onayladı. Götzl nedenini sordu ve Te. anlatmaya „Pazartesi günü öğrendiğim kadarıyla…“ şeklinde başladı. Götzl onun sözünü kesti ve pazar gününde olduklarını söyledi. Te. haberden anladığınca tanıdığı bir yerden ve bir insandan bahsediliyordu. Cinayet çok kötü bir suçtu ve bu onun kafasının karışması için yeterli bir sebepti. Ayrıca öldürülen şahsı iyi bir insan olarak tanımıştı. Neticede disket sürücüsüyle ilgili sorun ortadan kalktıktan sonra da oraya gitmesinin bi nedeni vardı. Götzl, Te.’ye daha önce iş çıkışında oraya gittiğini, tatile çıkmadan önce yaptığı bir iş olduğunu söylemişti. Götzl „Peki o zaman neden kartınıza bakmanız gerekti?“ diye sordu. Te. bunun sebebinin yüksek ihtimalle kendisinin o hafta içinde yakın zamanlı olarak orada bulunduğunu bilmesi ve acaba o gün müydü diye düşünmesi olduğunu söyledi. O yüzden kartına bakmıştı ve sonucunda da böyle olamayacağına dair bir yanılgıya kapılmıştı. Götzl hâlâ pazar gününde olduklarını belirterek „Pazar günkü düşünceleriniz nelerdi?“ diye sordu. Te. „Sıkıntılıydım, olayın ne zaman gerçekleştiğini bilmek istiyordum. dedi. Öyle ki, kendi kendisine „yarın sabah ne zaman orada olduğuma bakmalıyım.“ demişti.

Götzl, Te.’ye hangi zamansal bilgilere sahip olduğunu sordu. Te. pazar günü sadece hafta içinde orada olduğunu biliyordu. Anlaşılan o anda perşembe mi yoksa çarşamba mı orada olduğunu tam söyleyememişti. Götzl, Te.’ye pazar günü, internet kafeyi ziyaretinden aklında kalanlara dair ne hatırladığını sordu. Te. pazar günü, orada olduğunda kimseyle buluşmadığnı hatırladığını söyledi. Sadece hatrında kalan dışarı çıkarken kimseyle karşılaşmamıştı ve o yüzden bankoya 50 centi bırakıp çıkmıştı. Pazar günkü düşünceleri nelerdi, sonra onlara neler eklenmişti, bunu söyleyebilecek durumda değildi. Götzl ortada olağanüstü bir durum olduğunu, o zamana kadar ödemeye gittiğinde orada mutlaka birinin olduğunu, yani bunun sıradan olmayan bir şey olduğunu söyledi ve bunun nasıl olup da bastığı kartta yanlış bir sıralamaya denk düştüğünü sordu. Te. „Üzgünüm, bunun nasıl olabildiğini ben de bilmiyorum.“ dedi. Polisin sorgusunda da kendisi için bunun nasıl olabilidiğini defalarca sormuştu ve bir sonuca varamamıştı. Ona böyle bir şey yaptıran sebepler nesnesel değil, öznellerdi.

Götzl „Söyledikleriniz benim için çok az bilgi içeriyor. Elinizde hangi bilgiler vardı ve hangi düşünceler içerisindeydiniz?“ diye sordu. Te. anlatmaya başladığında Götzl onun sözünü kesti ve Te.’ye eğer zamansal düşüncelerini anlatabiliyorsa, yine zamansal olarak elinde hangi bilgilerin olduğunu ve hangi zamansal sıralamanın varolduğunu söylemesi gerektiğini belitti ve „Şimdi sizin kesin ve net olarak neden kartınıza bakma gerekliliği duyduğunuzu söylemenizi istiyorum.“ dedi. Te. birincisi internet kafeye ondan önceki haftalarda çok sık gitmişti ve o yüzden düşünürken bir zorluk yaşamıştı. „Bana pazar günü mü…sanırım pazar günüydü; ama bilemiyorum, eğer pazar gününden bankoda kimsenin olmadığını biliyorduysam ve 50 senti oraya bıraktıysam, kendimin söylemesi gerekiyor, kendimi hep daha az anlıyorum.“ şeklinde konuştu. Belki de o süreçte öze hayatında da çok stresli olduğu içindi. Taşınmışlardı ve aile kurmaya çalışıyorlardı. Birçok unsur o zaman dikkatini dağıtmış olabilirdi. Götzl buradaki bahsin internet kafeye herhangi bir gidişin değil, son gidişin olduğunu söyledi. Sıraya dizilmesi gereken olaylar o hafta içinde olanlar değil, sadece o günden sonra olanlar, yani uzun haftasonunu kapsayan şeylerdi. Götzl „Neden kartınıza bakmak zorunda hissettiğinizi anlayamıyorum.“ diye devam etti. Te. ise onu „O günkü ve birçoğunun yanlışlığının bariz olduğu düşüncelerimi bugün tekrar etmek istemiyorum.“ şeklinde yanıtladı. Neticede bu yanlış fikre kapılmıştı. 2006’dan bu yana polisle, evdekilerle ve psikologlarla gerçekleşen konuşmalarında o da bu noktaları kafasında aydınlatmaya çalışıyordu. Götzl olgulardan devam etmeleri uyarısında bulunarak zaman akışının mevzubahis olduğunu, Te.’nin olayın gerçekleşişine ilişkin hangi bilgilere sahip olduğunun ve hangi bilgiye ne zaman haiz olduğunun ortaya çıkarılmasının, bunun sonucunun ne olduğunun bilinmesinin önemli olduğunu söyledi. Te, bugün kesinlikle söyleyebileceğin şeyin, cinayet haberini „Extra-Tip“ten öğrendiği olduğunu belirtti. Makale artık elinde değildi. Götzl makalede suça ilişkin bir zaman verilip verilmediğini bilmek istediğini söyledi. Cinayet saatini öğrenip öğrenmediğini bilmediğini söyleyen Te., makalenin böyle bir sorunun yanıtı olacağını söyledi. Götzl pazar günkü düşüncelerini ve pazar gününün nasıl sonlandığını sordu. Te. aklında kaldığınca pazar günkü düşüncelerinin orada olduğunun ve ne zaman orada olduğunu bilmediğinin, pazartesi günü bunu öğrenmesi gerektiğinin üzerinde yoğunlaştığını söyledi. Yanlarında gazete yoktu. Bugün itibariyle saat kaçta öğrendiğini de hatırlamıyordu. Emin olarak söyleyebileceği şeyse cinayetten haberi olduğu ve kendi kendine, ertesi gün daha net bir şekilde bakması gerektiğiydi. Sonrasında da pazartesi günü kartına bakmıştı. Bir keresinde erken işten çıkmıştı, bunu hatırlamıştı o an. Bugünse, olayı öğrendiği andaki bilgi durumunun net ayrımını yapamıyordu. Kartına bakmış ve bürodan ne zaman ayrıldığını öğrenmişti ve bunun sonucunda da orada olamayacağı ayırdına varmıştı. Götzl „Nasıl bu ayrıma varabildiniz?“ diye sorunca, Te. belkli zamansa olarak olayların birbirine yakınlığından olduğunu belirterek „Neticede bu cinayete o kadar yakın olmuş olabileceğimi düşünemedim, benim başıma…“ dedi ve belki de kendi kendine düşündüğünde olanlara dair bir yanılgıya kapılmıştı; ama kesinlikle bu yanılgı böyle bir suçla ilgintili olamazdı. Götzl, Te.’ye kart çıkış saatine bakarken hangi zaman diliminden yola çıktığını sordu. Te. hatırladığınca çarşamba günü epey erken bürodan çıktığını ve o yüzden kafasında „Kafeye o gün uğramamış mıydın? Perşembe günüyse epey geç çıkmışsın. O yüzden eve gitmiştin.“ düşünce ve sorularının olduğunu söyledi. Götzl „Soruma cevap vermiyorsunuz.“ uyarısında bulununca. Te. bugün itibariyle cinayet saatini ne zaman öğrendiğini söyleyemediğini belirtti. Akşam saat beş sularında olduğunu öğrendiğindeyse kesinlikle orada olmuş olamayacağını düşünmüştü. Götzl „Bu bilgiyi nereden almıştınız?“ dedi. Te., yüksek ihtimalle basından öğrendiğini; ama „Extra-Tip“ten mi yoksa Hessich-Niedersächsische Allgemiene (HNA)’dan mı olduğunu hatırlamadığını söyledi.

Götzl Te.’ye internet kafenin daimi bir müşterisi olduğunu söyleyerek olaydan önceki haftalar içinde ne sıklıkla orada olduğunu sordu. Te. bunu hatırlamadığını söyledi. Götzl Te.’ye normalde ne zamanlar oraya gittiğini sordu. Te. belirli bir zamanı olmadığını, bazen gün içinde, bazen iş çıkışında, bazen de eve giderken uğradığını söyledi. Aklında kaldığınca polis sorgusunda da tam olarak hangi zamanlarda orada olduğunu söyleyememişti. Ama neticede ne zaman gittiğini tam olarak bilemeyecek sıklıkta oradaydı. Yüksek ihtimalle haftada bir iki kere gitmişti, olay haftasında da daha önce orada olduğunu hatırlamıyordu. Götzl Te.’ye normalde mekanda ne kadar kaldığını sordu. Te. on ila yirmi dakika arasında, bazen de yarım saat kadar orada olduğunu; ama bundan fazla kalmadığını söyledi. Götzl Te.’ye, olay gerçekleşmeden önce eşiyle aralarında Te.’nin bu internet kafeye gittiğine dair bir konu olup olmadığını sordu. Te. bunu olumsuzladı. Götzl Te.’nin düzenli saatlerde evine gelip gelmediğini sorduğunda Te. o zamanlar düzenli saatlerde evine gitmediğini söyledi. Esnek çalışma saatleri vardı ve ona göre gidip geliyordu. Örneğin eğer Hessen’in güney bölgesinde bir randevusu varsa, o şekilde çıkıyordu. Bunun haberini karısına verip vermediği sorulduğunda Te. normalde haber vermeden eve geldiğini, eğer çok gecikecekse telefon açtığını belitti.

Sorulması üzerine Te. kartına baktığı zamanın pazartesi sabahı olması gerektiğini söyledi. Götzl „Olması gerektiği mi?“ şeklinde tekrar edince Te. aklında böyle kaldığını, kendisinin de ne zaman orada olduğunu öğrenmek istediğini ve hangi gün saat kaçta işten çıktığını merak ettiğini söyledi. Yine sorulması üzerine perşembe günü çıkarken kartını bastığındaki saat polisin söylediğine göre 16.43’tü ve çarşamba günüyse bundan çok daha erken, üçten sonra bir saatti. Götzl „Çıkarken kartınızı bastığınız saat neden bu kadar önemli?“ şeklinde bir soru yöneltti ve Te. „Eve erken gelmeme ilişkin düşüncemle ilintili.“ dedi. Neticede bugün biliyordu ki oraya gitmişti, kısa bir uğrayıp bir şey yazmış ve yine oradan ayrılmıştı. Götzl „Şu an sorumu yanıtlamıyorsunuz. çıkarken kartınızı bastığınız saat neden bu kadar önemli?“ diye sorusunu yineledi. Te. „İnternet kafeye gidebilmek için daha fazla zamanım olmuş olacağı için.“ şeklinde soruyu yanıtladı. Götzl Te.’nin eşine eve geliyor olduğu haberini vermediğini söyledi ve „Neden kartınızı çıkış için basmanız, gün içerisinde internet kafede olup olmadığınıza dair önemli olsun ki?“ şeklinde bir soru sordu. Te. Götzl’ü 16.43’ün epey geç bir saat olduğu ve akşamları eve gitmek istediği şeklinde yanıtladı. Ayrıca cinayet saatini öğrendiğinde, bu resme pek uymamıştı. Götzl devam etti ve Te.’ye tam da o gün olay yerinde olduğunu söyledi. Te. düşüncesinin aksine geç olmasına rağmen kendine bu zamanı ayırmış ve oraya gitmişti. „Pek mantığım almıyor. Siz bu internet kafeye gitmek istemiştiniz ve perşembe ile pazar günü arasında pek de uzun bir ara yok. Araya pek fazla olay girmiş olamaz.“ şeklinde konuştu. Te. kekeleyerek böyle olduğunun kendisinin de farkında olduğunu söyledi. Neden böyle bir fikre kapıldığına ilişkin düşünceleri içinde gezindiğinde, kendisi de sürekli bu duvara toslamıştı. Emin olarak bildiği ise düşüncesinde polisin bilgisayarları kontrol edeceği ve bu yüzden de „Bilgisayarları 24 saat kontrol edecekleri için gitmen gerekir mi? Polis eğer o kadar geriden kontrol edecekse belki de gidip hiç değilse ‚oradaydım‘ demek lazım mıdır?“ sorularının olduğuydu. Orada olmadığına dair yanlış düşüncesiyse malesef kafasına oturmuştu.

Götzl bu söylenenlerin pek yardımcı olmadığını, çünkü ortaya çıkarılması gerekenin olanların anlattıklarına nasıl uyduğu olduğunu söyledi. Te. „Eğer ben de bu noktada nasıl böyle aptalca davrandığıma, nasıl kör olabildiğime ve böyle düşündüğüme ilişkin bir açıklama bulabilseydim, kendine adıma çok sevinecektim. Ama bundan daha kulağa hoş gelen bir açıklamam yok.“ dedi. Götzl, eğer olanlar Te.’nin şu an söyledikleri gibi değildiyse, şu an burada bunu söylemesinin önünde bir engel olmadığını belirtti. Te. ona cevap olarak tam tersini kastettiğini söyledi. Götzl „Şimdi burada erken ya da geç işten çıkmış olmanızın önemi ne?“ diye sordu. Te. „Eğer erken çıkmadıysam oraya uğramamışımdır düşüncesi ve eğer geç çıkmışsam uğramamışımdır konusundaki eminlik.“ diye cevapladı. Ayrıca bunun işten eve geldiği yolla da ilintisi vardı. Normalde kullandığı kısa bir yol vardı. Çalıştığı yerden sola ve sonra da tekrar sağa dönüp gidiyordu; ama buradan gidince kafenin oradan geçmiyordu. Eğer sağdan gidiyorsa kafenin oradan geçebiliyordu. Eğer oradan geçiyorsa da kafeye uğruyordu. Eğer o taraftan geçmemişse uğramamıştı. Neticede tesadüflerle ilgiliydi.

Pazartesi günü iş arkadaşlarıyla olaya ilişkin sohbet edip etmediği sorusuna Te. olumlu cevap verdi, ama derin konuşmamışlardı. Tabii ki kimseye bundan bahsetmemişti ve kendisi konuyu açmamıştı. İleriki günlerde muhakkak konusu olmuştu; ama ne polisle ne de üstüyle oranın sürekli müşterisi olduğuna dair bir konuşma olmuştu. Sorulması üzerine Te. tanık arandığına ilişkin bir çağrı okumuştu; ama o esnada kafasındaki orada olmadığına ilişkin yargı o derece kesinleşmiş olmalıydı ki, tanık olmamıştı. Götzl, çağrıda nasıl bir tanığın arandığını sordu. Yeşil ceketli biri aranıyordu, dedi Te. ve ayrıntıları artık hatırlamamaktaydı, „Kendimi orada bulmak istemiyordum.“ şeklinde konuştu. Götzl çağrıda arananın kendisiyle uyuşup uyuşmadığını sordu. Te. o zamanlar böyle bir ceketi olduğunu; ama sıklıkla giymediğini söyledi. Geri kalan tanımı hatırlamıyordu. Ama anlaşılan tanımı kendine o kadar yakın bulmamıştı ki, tanık olarak ortaya çıkmamıştı. Sorulması üzerine çağrının olaydan sonraki ilk hafta içinde olduğunu; ama bundan tam emin olamadığını söyledi.

Götzl, Te.’de kendisinin arandığına ilişkin bir düşüncenin oluşup oluşmadığını sordu. Te. „Sanmıyorum.“ şeklinde cevap verdi. Götzl „Bu çok belirsiz bir cevap.“ dedi ve bunun üzerine Te. „Bugün itibariyle soruya cevap veremeyeceğini söyledi. Tabii, gazetede bilgisayarlarla ilgili bir şeyler okuyunca bir an düşünmüştü, ama bir sonuca varamamıştı. Sonrasında da olay kendisi için eskimişti. Sorulması üzerine polisin bilgisayar verilerini incelemek istediği haberini HNA’da okuduğunu belirtti. Bu da olaydan sonraki ikinci haftada olmuş olabilirdi, yalnız pek emin değildi. Götzl „Neden tanık olarak başvurmadınız?“ diye sordu. Te. „Yani, o zaman için orada bulunduğum saatin olduğum saatten 24 saat önce olduğunu düşünüyordum.“ dedi. Bu noktadaki düşüncesi, eğer herhangi bir şey görmüş olsa, bir kavga, garip davranan adamlar falan, o zaman gitmiş olurdu yönündeydi. Belki de sadece korkmuştu. Te. „Bugün o günkü düşüncelerimle ne kadar süre yaşayabileceğimi bilmiyordum. 21 Nisan günü gerçek geldi, beni buldu.“ dedi.

Götzl, mahkemedeki son ifadesinde Te.’nin özel sebeplerden ötürü korktuğunu söylediğini belirtti ve bunun nasıl bir rol oynadığını sordu. Te. bunun konuya ilişkin kimseyle konuşmadığı için öznel bir his olduğunu söyledi. Eğer bunu güvendiği biriyle konuşma fırsatı olsaydı, belki de daha objektif bir değerlendirme yapabilecekti. İşte bu öznel nedenler, kendisini tanık olarak belirtmemesine sebep olmuşlardı. Eşiyle konuşmaya kalksa, eşine sohbet odalarında gezdiğini anlatmak zorunda kalacaktı, arkadaşlarına anlatsa sıklıkla kafeye gittiğini söylemesi gerekecekti. Eğer biriyle konuşma fırsatı olsaydı, belki de o kişi ona yardımcı olabildi. Te. „Ben de kendi göbeğini kendi kesmeye çalışan insanlardanım ve bu noktada bu özellik hiç de yardımcı olmadı.“ şeklinde devam etti. Götzl, Te.’ye karısının tüm ayrıntıları bilmesinin gerekli olup olmadığını sordu. Te. o an öyle olması gerektiğini düşündüğünü söyledi. Götzl bu sorunun iş arkadaşlarıyla neden konuşulamayacağını sordu ve „Neden endişelenmeniz gerekti, lütfen anlam ifade edecek bir şey söyleyin.“ dedi. Eşiyle konuşmaya kalksa olayı yarım anlatamayacağından endişelenmişti. İş arkadaşlarına anlatırsa da internet kafenin gözetledikleri nesneye yakın olması sebebiyle bir sıkıntı olacağını düşünmüştü. Neticede bunların objektif tehlikeler olmadıklarını şimdi biliyordu; ama bunlar o zaman kafasından geçen şeylerdi. Götzl „Konuyu değiştiriyorsunuz.“ dedi ve Te. buna karşı çıkarak o günkü korkusunun, olayı anlatırsa bunun olumsuz sonuçları olacağını ya da üstlerinin neden gözetlenilen nesnenin yakınlarına gidiyorsun diyeceklerini düşünmüştü. Eşiyle olan mevzuda ise, daha yeni evlenmişlerdi ve elindeki şeyi kaybedebileceğinden korkmuştu. Götzl „‚Artık bunu yapmayın.‘ dışında hangi mesleki olumsuzlukların karşınıza çıkabileceğini düşünerek bu davranışı sergilediniz?“ diye sordu. Te. o gün için düşündüklerini hatırlamadığını; ama bir şekilde bu olayın kendisine ayak bağı olacağını düşündüğünü söyledi. 15.30’a kadar mola verildi.

Moladan sonra Götzl tekrar Te.’nin pazartesi günü olan bitene ilişkin çalışma arkadaşlarıyla konuşup konuşmadığını sordu. Te. konuştuğunu düşündüğünü; ama net bir diyalog hatırlamadığını söyledi. Götzl bunun üzerine Kriminal Başkomiser T.’nin E. Hanım ile gerçekleştirdiği bir konuşmadaki dipnotu okumak istediğini söyledi. Te., E.’nin bir çalışma arkadaşı olduğunu, başka bir alanda aynı işi yaptıklarını, ilişkilerinin çalışma yaşamıyla sınırlı olduğunu söyledi. Notta Fe. Bey’in emriyle E. Hanım’ın Andreas’ı internet kafedeki cinayete ilişkin sorgulaması istenmişti. Sorulması üzerine Te. Fe.’nin harici şubenin yöneticisi olduğunu söyledi. Götzl Te.’ye E. ile bir sohbeti olup olmadığını, Te.’nin sorgulanıp sorgulanmadığını sordu. Direkt bir sorguyu hatırlamadığını söyleyen Te. „Ayrıca hissi olarak da, eğer bu görevi almışsa, birbirimize ’sen‘ diyorduk, bana olayı biliyor musun diye sormuştur ve ben de kafeyi biliyorum demişimdir.“ dedi. Dipnottan devam edildi. E. Hanım 10.04.2006 tarihinde Andreas’a konu hakkında soru sormuş ve olayın Anayasayı Koruma’yla mesleki bir ilintisi olup olmadığını merak etmişti. Andreas Te. ise kendisine makdulü tanımadığını ve kafeye gitmiş olamayacağını söylemişti. Te. „Evet, böyle bir şey söylemiş olabilirm.“ dedi. Götzl „Az evvel biriyle bu konuyu konuşmak istediğinizi söylemiştiniz. Konuya ilişkin size 10.04.2006 tarihinde soru sorulmuş.“ dedi. Te, herhangi biriyle değil, kafasını aydınlatabilecek tanıdık biriyle konuyu konuşmaktan bahsettiğini belirtti, bir iş arkadaşı değildi söz konusu olan.

Götzl, Te.’nin hatırlamak istememesiyle problemler yaşadığını söyledi ve „Neden şimdi böyle durumların hafızanızda yeri yok? Bu nasıl olabilir? Neden sorularıma hipotezlerle yanıt veriyorsunuz?“ dedi. Bu noktada Te.’nin gerçeği söylediğine dair şüphelerinin oluştuğunu ekledi. Te. gerçekten konuşmayı hatırlamadığını söyledi. İş yerinde bunu kimseyle konuşmamıştı. Pazartesi günü zaten karmakarışıktı. Parlamento’daki araştırma komisyonundaki sorgusunda da kaynak kişisiyle ayın onundaki buluşmasının ayrıntılarını hatırlamadığı ile suçlanmıştı. Götzl „Çünkü bir olayı hatırlamamanız, otomatik olarak diğer olayı da hatırlamamanız anlamına mı geliyor? Kartı bastığınızı hatırlıyorsunuz. İnsan kendi kendine bu nasıl oluyor diye soruyor.“ dedi. Te. kart basım olayının polis sorgusunda da bir nokta olduğunu ve bu yüzden kafasında, bugüne kadar değinilmemiş noktalardan daha fazla yer edindiğini söyledi. Polis kendisine, hatırladığı kadarıyla, böyle sorular sormamıştı ve şimdi de bu bilgiler artık hatrında yoktu.

Te. geçen sene Parlamento Araştırma Komisyonu’nda kendisine o pazartesi günü, 10 Nisan’da „Kaynak 389“ ile görüşmesi olduğunun okunduğunu söyledi. O dakikaya kadar bu buluşmanın içeriğine dair tek bir hatırası yoktu. Federal Savcılık kendisine kaynak kişinin ifadesini göstermiş ve kaynağın Te.’ye o gün biraz gergin göründüğünü söyediğinden bahsedilmişti. Kendisininse konuya ilişkin tek bir anısı yoktu. Te. devam etti ve Götzl’ün az önce okuduğu konuşmada da olanların aynı şekilde cereyan ettiğini, kendisinin bu konuya dair bir hatırası olmadığını söyledi. Hatırlamıyordu, diyaloğun nasıl gerçekleştiğini tarif edemeyecekti. Götzl „Peki o pazartesi günü kaynak kişiyle bir görüşme oldu mu?“ diye sordu. Te. buluşmasının olduğunu Mart 2012’de öğrenmişti. Federal Savcılık perşembe günü kaynak kişi ile gerçekleştirdiği konuşmalardan bahsetmişti. O dakika da konuya dair bir şey söyleyememişti; ama Kassel’den gelen Kriminal Başkomiser’e döner dönmez ajandasını alıp cuma günü kendisine verebileceğini söylemişti. Bu esnada fırsatını bulduğunda onunla ajandadaki kayıtlara bakmış ve yüksek ihtimalle mevzuunun randevu ayarlamak ve kaynak kişiye nisan ücretini ödemek olduğunu belirtmişti.

Götzl telefon konuşmalarını sordu. Te. „Mart 2012’de bana okunduğu şekliyle telefonumdaki cevapsız çağrı Kaynak 389’dandı. “ dedi. O esnada başka bir kaynakla görüşmede olduğu için onu meşgule almış ve sonra öğleden sonra tekrar büroya geldiğinde şahısla ayın onuna randevulaşmıştı. Te., seyahat masrafları hesabına baktığında bu randevuya gittiğini de görmüştü. Götzl kaynak kişiye ilişkin soru sordu. Te. „389“un sağcı gruplardan biri olduğunu ve Kassel’daki eğitiminden sonra kendisine verilen ilk kişi olduğunu söyledi. Önemsiz, küçük bir sağcı partiyle ilintiliydi. Bu kaynakla başlamasına izin vermişlerdi. Çünkü işin başından becerilip becerilemeyeceği bilinemiyordu. O yüzden en baştan değerli kaynaklar verilmiyorlardı. Kaynak kişiyi 2003 senesinin ya eylül ya da ekim ayında tanımıştı. Eylül 2003 sonunda da Yönetim Yüksek Okulu’ndaki eğitimini bitirmişti. Götzl kaynak kişiyle nasıl devam ettiklerini sordu. Te. ayda bir iki kere görüştüklerini söyledi. Bir yerlere yemek yemeğe gidiyorlardı ve bu kaynak kişilerde standart uygulanan metoddu. Mesleki olarak kaynağın neleri anlattığını dinliyordu, ama böyle görüşmelerde ayrıca iş dışında konular da konuşuluyorlardı. Güvenilir ilişkiler kurmak önemliydi. Yine standart olan kaynak kişiye ayda bir kendisiyle anlaşılmış olan meblayı veriyordu. Başlangıçta kaynakla daha sık buluşuyorlardı. Sonra başka birimden, İslamcılık, kaynaklar gelmişti ve bunlar esas olarak üzerinde çalışacaklarıydı. Kaynağın söyleyecek çok şeyi yoktu ve bu yüzden buluşmalar ayda bire inmişlerdi. Te. ajandasına bakarak nisan ayının ücretinin nisanın ilk haftası ödenebileceğini görmüş olmalıydı; çünkü başka randevuları vardı ve kaynak parayı almak istemişti, bu yüzden de bir randevu için aramıştı.

Götzl 6 Nisan gününün nasıl geçtiğini ve başka bir kaynakla olan iletişimini sordu. Te. sabah normal denebilecek saatte büroya gittiğini söyledi. Yüksek ihtimalle İslami alandan gelen diğer kaynakla olan buluşmasını hazırlamıştı. Bir önceki buluşmanın notlarına bakmış, onları okumuş ve net soruları var mı, onun üzerine düşünmüş olmalıydı. Öğlen saatlerine doğru kaynak kişiyle buluşmuştu. Normalde iki iki buçuk saat kadar Kassel’de, daha çok Kassel’in dışında, bir restorantta buluşup yemek yerlerdi, yüksek ihtimalle yine öyle yapmışlardı. Sonra büroya dönmüş ve notlarını düzenlemişti. Lokaldeyken sadece kısa notlar alabiliyordu, bunları olabildiğince çabuk kâğıda dökmesi gerekiyordu ki, bir yanlışlık olmasın. Sonrasında „Kaynak 389″u aramış ve randevulaşmıştı. Sorulması üzerine Te. çağrının 16.10’da gerçekleştiğini basından okuduğunu söyledi ve „Bu zaman uygun, çünkü dökümanlarımı kasaya kilitlemiş ve sonrasında da çıkmıştım.“ dedi. Kendi hafızasındaysa buna ilişkin bir hatıra yoktu. İlk defa Federal Savcılık’taki ifadesinde bunları duymuştu. 2006’da kendisine bu sorular „kaynak koruma“ sebebiyle sorulmamıştı, en azından hatrında kalan buydu. Bunun gerçek sebep olup olmadığınıysa bilmiyordu. O güne dair bildikleri ise sorguda daha çok bir zaman aralığı üzerinde durulmuştu, mesela eve giderken İslami tayfadan başka bir kaynak tarafından aranmıştı. Bunu hatırlayabiliyordu, çünkü kendisine bu sorulmuştu.

Götzl, Te.’ye eve gittikten sonra ne yaptığını sordu. Te. o cuma günü annesinin doğum günü olduğunu söyledi. Eşiyle öğleden önce şehirdelerdi. Öğle ya da öğleden sonrasında annesine davet edilmişlerdi. Cumartesi günü evde bir şeylerle uğraşmıştı, buna dair bir şeyler söyleyemeyecekti. Pazar günü de cumartesi günü gibi geçmişti. Herhalde cumartesi günü alışveriş yapmış olmalıydı. Pazar gününe aitse gazetede olan biteni okuduğu andan başka bir anısı yoktu. Götzl Te.’ye o dönem evindeki bilgisayar donanımını sordu. Te. büyük oğlunun interneti olmayan bir bilgisayarı ve kendisinin de bir laptopunun olduğunu söyledi. Evlerinde o zaman internet bağlantısı yoktu. O zamanlar ya da 2006’nın sonunda bir mobil internet aleti olmuştu. Şimdi dikkatli düşününce o zamanlar o alete henüz sahip olmadığını söyledi, yoksa chat yapmak için kafeye gitmesi gerekmezdi. Götzl „Kaynak 389″un hangi partiden olduğunu sordu. Te., bunu söyleme hakkı olup olmadığını bilmediğini belirtti. Bahsi geçen parti çok küçük ve çok önemsizdi. Bugün hâlâ aktif olup olmadığını bile bilmiyordu. Araştırma komisyonunda da bu soru kendisine yöneltilmişti ve Hessen Eyalet Hükümeti’nin sözcüsü de bunu kontrol etmesi gerektiğini söylemiş, akabinde soru geri çekilmişti. Yüksek Savcı Greger partinin adının başka bir sorguda söylendiğini belirtti. Te. „Deutsche Partei’ydı (Alman Partisi).“ dedi.

Götzl dipnottan devam etmek istediğini söyledi ve Te.’ye iş arkadaşlarıyla ya da E. Hanım veya Fe. Bey ile yahut da herhangi biriyle bu konuyu konuştuğunda cinayetten bir serinin parçası olarak bahsedilip bahsedilmediğini sordu. Te. „Konuşmayı hatırlamadığım için, konuşmanın içeriğini de hatırlamıyorum.“ dedi. Bir zaman sonra bunun bir seri olduğu açığa çıkmıştı; ama bu ne zamandı bilmiyordu. Götzl okumaya devam etti. E. Hanım Andreas’a makdulün adını yerel ZK (Merkezi Komiserlik) 10’daki Mü. Bey’den öğrenmesini söylemişti. Te. bunun olmuş olabileceğini, fakat konuşmayı hiçbir şekilde hatırlamadığını söyledi. O günlerde Devlet Koruma Dairesi’ne de gitmişti. Bugün itibariyle, o gün randevusu olduğu için mi gitmişti, bilmiyordu. Okuma devam etti. Andreas Te. E. Hanım’a silahın Federal Almanya çapında birçok suçta kullanıldığını söylemişti. Te. konuşmayı ayrıntılarıyla hatırlamadığını; ama okunduğu şekliyle onun konuşma tarzı olmadığını söyledi. Götzl formülasyonun Kriminal Başkomiser T. tarafından gerçekleştrildiğini ve Te.’nin ne demek istediğini sordu. Te. bu kısmı basından da takip ettiğini ve formülasyonu orada da garip bulduğunu söyledi. İş arkadaşıyla normalde böyle konuşmazdı. Götzl „Onunla sonra hiç konuştunuz mu?“ diye sordu. Te. Kassel Harici Şube’deki iş arkadaşlarıyla uzun bir süredir iletişimi olmadığını söyledi ve „Zaten burada tanık olarak ifade vereceğim üzerinden, böyle bir fikre varmazdım.“ dedi. Bunun pek akıllıca bir şey olmayacağını ekledi. Götzl, „Hmm, içerikle bir şekilde ilgilenmiş olmanız gerekirdi.“ dedi.

Götzl, Te.’nin ifadesinde kafasının pazar günü kurbanın başına gelenler yüzünden kafasının allak bullak olduğunu söylediğini belirtti ve devam etti. Eğer bu durum E. Hanım’ın dediği şekliyle gerçekleştiyse, bu konuda ne söyleyeceğini sordu ve „Bakın bu tekrar konu üzerine düşünmeniz için bir imkân. Belki de şimdiye kadar söylediklerinizin ne kadar gerçeği yansıttığı üzerine düşünmelisiniz. Biliyorum, bu biraz zor bir durum.“ dedi ve Te.’ye burada, mahkemede, esas duruşmada doğruyu söylemekle mükellef olduğunu ve verdiği ifadenin gerçeği yansıtması gerektiğini söyledi. Te. „E. Hanım’la herhangi bir konuşma gerçekleştirdiğime dair hafızamda bir şey yok ve şu ana kadar ne söylediysem, bunların hepsi gerçektir.“ dedi. Sorulması üzerine Te., Mü. Bey’in Kassel Polis Merkezi’nde Devlet Koruma adına çalışan bir memur olduğunu ve onun da İslamcılık üzerine çalışması yüzünden zaman zaman buluştuklarını söyledi. Yine sorulması üzerine Te., Mü. ile bu olay hakkında konuştuklarını, bunun ya o pazartesi ya da salı olduğunu söyledi. O günlerde bu cinayetler konu olmuştu ama tabii orada da kafenin daimi müşterisi olduğunu söylememişti. „Ben kendim ayrıntılara girmiş olamam.“ dedi. Kaynağı ona sorduğunda da hakeza ayrıntıya girmemişti. Böyle durumlarda, konudan uzaklaşmaya çalışmıştı.

Götzl dipnottan okumaya devam etti ve Te. E.’nin söylediğine göre cinayetin yerel bağlantılı olmadığını, silahın tüm Almanya çapında kullanıldığını belirtmişti. Sonra Götzl Te.’nin birtakım bilgilere haiz olup olmadığını sordu. Te. bilgilerine ne zaman eriştiğini artık hatırlamadığını belirtti. Te. „Evet, ‚yerel bağlantı yok‘ ’silah Almanya çapında kullanılmış.‘ Konuyla ilgilendiniz mi, ne zamandan beri?“ Böyle bir soruya cevap vermiş olabileceğini hâlâ garip bulduğunu, böyle konuşmadığını söyledi. Sorulması üzerine nasıl bir formülasyon kullandığını bilemidiğini; ama bu diyalogta kendini bulamadığını söyledi. „Yerel bağlantı“, bunlar onun kelimeleri değildi. Bu şekilde cümle kurmuş olamazdı. Götzl insanın yapmadığı şeyi söylemesinin hep daha kolay olduğu şeklinde bir çıkış yaptı. Te.’nin neden böyle olmadığını söylemesi gerekirdi. Te. belki de yaklaşık olarak böyle söylemiş olabileceğini ekledi, „sadece Kassel çevresinde değil“ gibi mesela, ama bu da aklına yatmıyordu. Bir keresinde bu bir cinayetti ve Anayasayı Koruma’nın alanına girmiyordu. Ayrıca mesleki olarak konu üzerine düşünmüş dahi olsa, silahın sadece Kassel dışında da kullanılmış olması onu rahatsız etmemiş olmalıydı. Götzl o gün Te.’nin bilgi durumunun ne olduğunu ve Te.’nin kartına bakmasını gerektiren şeyin ne olduğunu sordu. „Söyledikleriniz sürekli daha çok sallanıyor.“ diye ekledi. Te. bunun sebebinin ne olduğunu hatırlayamadığını söyledi. Götzl „Gerçekten kartınızı kontrol ettiniz mi?“ diye sordu. Te. „Evet. Bunu gayet net hatırlayabiliyorum.“ dedi. Götzl Te.’nin hafızasında pazartesi günü hangi bilgileri edindiğine ilişkin bir değişiklik olup olmadığını sordu. Te. bunu olumsuzladı ve Götzl ifadeyi burada sonlandırdığını, yarın saat 13.00’da devam edeceklerini söyledi.

Duruşma günü yaklaşık olarak 16.15’te sona erdi.

NSU-Nebenklage sayfasından:

„Kendisine karşı yürütülen ceza davası ve 01.10.2013 tarihinde Münih’te alınan ifadesinde bir şeyleri hatırlamamak konusunda ve güvenilir olmamakta hayli ısrarcı olan Temme, salı günü de saçma hikâyeler anlamaya devam etti. Esas dava için ifadesi hiçbir olumluluk taşımadı. Öncesinde müdahil davacılar mahkemede, hazırlamış oldukları iddia ile daha önce de olduğu gibi Temme’ye karşı yürütülmüş ve durdurulmuş ceza davasının soruşturma dosyaları uğruna mücadele verdiler ve istekleri geri çevrildi. Mahkeme bu davadaki şahısların ceza durumlarıyla bir ilgisi olmadığı nedeniyle tüm bu materyallerin gereksiz olduğunu savunuyor.“