120. Duruşma Tutanağı – Duruşma Tarihi: 26 Haziran 2014

0

Bugünkü duruşma gününde bir kez daha Ocak 2001 tarihinde Köln’de Probsteigasse’de yaşanan saldırı konu edilmiştir. Silahlar konusunda uzman bir kişi ile bir adli tıp uzmanı, saldırıya maruz kalan kalan kişinin ancak şans eseri denebilecek koşullar gereği hayatta kalabildiğini bir kez daha açıklığa kavuşturmuşlardır. Sonra halihazırda Thüringen’de tutuklu bulunan, sanık Wohlleben’in muhtemel silah işlerine ilişkin bir kişi beyanda bulundu ve Wohlleben ile alakasının bulunduğu iddiasını tümüyle reddetti. Öğleden sonra duruşmaya katılması beklenen kişi herhangi bir mazerette bulunmaksızın duruşmaya gelmedi.

Tanıklar ve bilirkişiler:

  • Karin Ra. (Basınçlı gaz tüpüne ilişkin soruşturmalar, Köln’de Probsteigasse’deki saldırı)
  • Dr. Rüdiger Mölle (Patlayıcı madde uzmanı, LKA Eyalet Kriminal Dairesi Bavyera, Köln’de Probsteigasse’deki saldırı)
  • Dr. Oliver Peschel (Adli tıp uzmanı, Probsteigasse’deki saldırı)
  • Andreas Ke. (Sanık Wohlleben’in muhtemelen silah temin eden kişi.)

Duruşma saat 09:42de başlar. İlk tanık PP (Emniyet Müdürlüğü) Köln’den Karin Ra.‚dır. Tanık EK „Probst“u ilk üç günü dışarıdan biri olarak desteklediğini belirtir. Söz konusu oksijen tüpünün dağıtım yollarını araştırmakla görevlendirilmiştir. Üzerindeki baskı numarası sayesinde üretici firmayı tespit etmiştir; Agro adlı bu firma İtalya’dadır. Bu firmanın Almanya’da Gaz- ve Lehimleme Tekniği Offenau adlı firma ile Rotenberg [sesçil yazım] adlı dağıtım ortakları vardır. Her iki şirketin çalışanlarıyla da diyaloğa geçmiştir. Gaz- ve Lehimleme Tekniği adlı firmada 1999 senesinin 50. haftasında Agro adlı firmadan gaz tüpleri aldıkları ve tüketim malları mağazalarına sundukları tespit edilmiştir. Firmadan gerekli bilgileri almışlar, Köln ve çevresindeki satıcıları soruşturmuşlar, fakat herhangi bir sonuca ulaşamamışlardır. Rotenberg adlı firma ise sadece OBI adlı firmaya teslimatta bulunmuştur ve onların piyasasında, Köln-Rath bölgesinde birkaç tüpün satışı yapılmıştır; ancak satın alanlar tespit edilememiştir. Sorulması üzerine Ra, baskı numarasının „50/99“ sayılarıyla başladığını, numaranın devamının aklında olmadığını; TÜV onaylı bir yapı numarasının söz konusu olduğunu ve oksijen tüpü başlığı altında tahsis edildiğini söyler. Götzl numaranın geri kalan kısmını okur.

Tüpün dolumuna ilişkin ise Ra., Gaz ve Lehim Tekniği firmasının bilgi verdiğini, bir oksijen tüpünün içeriğinin 930 ml. olduğunu söyler. Götzl, bir tüpün dolum basıncının 105 bar olduğu hatırlatmasında bulunur. Müdahil avukat Lunnebach tanığa sadece Köln’deki dağıtım kanallarını soruşturması için mi direktif almıştır diye sorar. Ra. böyle bir direktifin olmadığını; soruşturmalarda önceliğin Köln’deki dükkânlarda yoğunlaşılması gerekliliğinin ortaya çıktığını söyler. Posta kodu 5 olan bölgenin dışında tüketim malları satan mağazaların sınırlandırılması için herhangi bir dayanakları olmamıştır. Bu durum, komisyon idare birimi tarafından da tespit edilmiştir; ancak şu an verebileceği bir isim yoktur. Gaz ve Lehim Tekniği firmasından Köln ve civarındaki müşteri bilgilerini alabilmişlerdir; diğer tüm bilgiler karalanmış, okunamaz durumdadır.

Ardından uzman Dr. Mölle’nin bilirkişi raporu ele alınır. Mölle, Nisan 2013 tarihinde OLG tarafından kendisine Probsteigasse’deki patlayıcı düzenek ile ilgili görüşlerinin yer aldığı bilirkişi raporu yazması görevi verildiğini söyler. Burada patlayıcının etkisi, içerdiği tehlike potansiyeli, özellikle de tesir sahası söz konusudur. Mölle ön tarafa hakimin masasına doğru gider. Raporundan kimi görüntüler duvara yansıtılır. Dükkânın bir krokisi gösterilir; Mölle bu krokiye ilişkin açıklamalarda bulunur. Mekanın sağ arka köşesinde patlamaya ilişkin bir sembol olduğu görülmektedir. Mölle patlama burada gerçekleşmiştir, der. Sonra mekanın hasar almış fotoğrafı gösterilir. Mölle, „tahribatın resmi“nden söz eder; tavan kaplamasının tamamı basınç etkisiyle çöktüğü gibi duvarların kirişleri de çökmüştür. İçinde tahrip kalıbının olduğu sepet, sağ arka köşedeki yazı masasının üstünde durmuştur. Yer de alev almış, ancak ateş çabucak söndürülebilmiştir. Sol tarafta bulunan ve basınç dalgasıyla tümüyle patlamış olan pencere fotoğrafta görülmemektedir. Ardından Mölle asıl patlama merkezine geçer. Patlamanın yol açtığı yaklaşık 50 cm büyüklükteki hasardan burada tahrip kalıbının olduğu düşüncesinden yola çıkılabilir. Bunun dışında karabarut patlamalarında görülen tipik, yıldız biçiminde duman izleri görülmektedir. Bir diğer resimde ise mağdurun yaklaşık olarak görmesi gereken açılar yer almaktadır. Mağdur kutunun kapağını açtıktan sonra 5 ila 10 saniye bir zamanın geçmesi gerektiğini ve bu esnada çekmeceden bir şey aldığını beyan etmiştir. Yaklaşık olarak masanın köşesi hizasına kadar eğildiği sırada patlama gerçekleşmiştir.

Bir diğer resme ilişkin ise Mölle, burada dükkân ile oturma mekanını ayıran ara bir mekanın görüldüğünü söyler; bu mekanın da tavan kaplaması hasar görmüş ve buzdolabının kapısı uçmuştur. Dükkânın bir diğer krokisi basınç dalgasının etkisiyle oluşan tüm hasarları göstermektedir. Oturma mekanındaki pencere patlamıştır; aynı şekilde ön mekandaki pencere de patlamıştır. Ön mekanda dükkâna açılan bir kapı vardır ki bu kapı da basınç dalgasıyla sıkışmış ve gözle görülür derecede deformasyona uğramıştır. Özellikle dikkati çeken dükkânın satış böümündeki 9 qm büyüklüğünde vitrindeki camın tamamıyla kırılmış olmasıdır. Kepenk dışarıya doğru ezilmiş ve uçan parçacıkların Probsteigasse’ye ulaşmasını engellemiştir. Arka avludaki oluklu saç geriye doğru ezilmiştir ve arka avludaki 48 numaralı komşu binanın camları da kırılmıştır. Burada 12 ila 13 m arası bir uzaklık söz konusudur, dükkânın ön cephesinin camları patlamanın merkezinden 17 m uzaklıktadır. Bir diğer krokide ise teneke kutunun ve çelik tüpün parçacıklarının dağılımı gösterilmektedir. Mölle, tüpün keskin uçlu çelik parçacıklarından ve pirinç nipelden söz eder; bu nipel arka avludaki 48 numaralı binanın penceresinden içeri doğru uçmuştur; ayrıca teneke kutu farklı boyutlarda çok sayıda parçacıklara ayrılmıştır.

Ondan sonra ateşleme tertibatının yapısına geçer. Noel keki kutusu ambalaj işleviyle birlikte kamuflaj işlevi görmüştür; ayrıca basınçlı gaz tüpüne muhafaza etme işine de yaramıştır. Bu arada CFH adlı bir firmadan bu tüpün bir örneğini edinmiştir. Bu tüp kaynak işlerinde kullanılan içinde oksijen bulunan çelikten bir tüptür; normal basıncı 100 bardır, der denemede çıktığı en yüksek basınç oranı ise 165 bar civarındadır. Tüp oldukça ağırdır; boş hali 1,2 kg gelmektedir. İçi karabarutla doldurulmuştur; fakat bunun harekete geçirilmsi için ateşlemenin başlatılması gerekir. Burada kesin olarak elektrikli bir ateşleme tertibatının olduğu söylenebilir. Bunun içinde karabarutun içine yerleştirilmiş pillerin, şalterin ve kablonun olması gerekir. Ardından tutuşturucu bir köprü oluşur ve alev alıp harekete geçer. Karabarutun tanelerinin büyüklüğüne bağlı olarak yanma hızı saniyede 3 ila 6 metre ve 1.000 km/h’dır. Diğer patlayıcı maddelerle, özellikle de askeri olanlarla karşılaştırıldığında yavaştır. Bir yığın halinde duran karabarutun yanması için tutuşturulması gerekir. Bir patlamanın gerçekleşmesi için patlayıcı bir unsur ile bunun yerleştirildiği kapalı bir alan gerekir. Bir kilogram karabarut 340 Litre gaz hacmi oluşturmaktadır ki bu üç küvete denk gelir. Karabarutun tümüyle yanması durumunda muhtemelen muazzam şiddette bir sıcaklık meydana gelmektedir. O esnada tüpte en az 340 Litre bulunmaktadır ki bu nedenle deneme basıncı 165 bardan fazladır. Ancak tüp o zaman infilak eder. Mölle karşılaştırma amacıyla Birinci Dünya Savaşı’nda hafif patlayıcı unsur ve 300 g karabarut ile kullanılan el bombalarından söz eder. Basınçlı gaz tüpünün karabarutla dolu olması mağdurun aldığı yaraların izlerini ve etkisini görmek açısından önemlidir. 1 kg oranında bir miktar gerçekçidir. Öte yandan işlevliği söz konusudur. Karabarut ince tanelidir ve kendiliğinden dağılma özelliğine sahiptir. Eğer şişe yatay bir pozisyonda durursa ve sadece yarısı doluysa muhtemelen kıvılcımın yarısı boşa gidecektir .

Mölle, kapağın kaldırılır kaldırılmaz neden tertibatın infilak etmediğini kendine sorduğunu söyler. El konulan objede gecikmeyi gerektirecek herhangi bir düzeneğe rastlanılmamıştır ve aslında bunun pek de manası yoktur; çünkü bu konstrüksiyondaki amaç kapağın açılır açılmaz bombanın patlamasıdır. Bir fizikçiyle görüşmüştür; bu meselenin mantıklı bir açıklaması vardır. El konulan objeler listesinde altı akünün bulunduğuna değinilmektedir; bunların beşi boşalmış haldedir; sadece birinin 1,3 Voltu kalmıştır. Diğer objeler pillerin bir dizi halinde birbirlerine bağlı olduklarına işaret etmektedir. Söz konusu sepetin, o mekanda en az dört hafta ellenmeden durduğunu da dikkate almak gerekir. Aküler yüksek oranda voltaja sahip değillerdi. Buradan şu sonuca varmak mümkündür; kutunun kapağı kaldırıldığında ateşleme harekete geçirilmiş, fakat elektrik akımında gerilim çok az olduğu için çok az parlamıştır. Fitilin ateşlenmesi için der Mölle, çekmeli fitil kullanılmış olabilir ya da basıncı düşürecek bir düzenek. Muhtemelen bombayı tasarlayan kişi bir emniyet şalteri yerleştirmiştir ve kapak kapatıldıktan sonra sistemi patlamaya hazır hale getirmek için ikinci bir şalter.

Bombanın tesirine ilişkin Mölle, burada üç büyük tehlike kaynağının olduğunu söyler. İlki kutunun patlamasıyla oluşan direkt basınç dalgasıdır. Gözlenmiş olan öyle basınç değerleri vardır ki insan bedeni bu değerlere yaralanmalarla ya da ölümcül yaralanmalarla tepki verir. Basınç 0,35 barın [sesçil ] üzerine çıktığında mağdurda olduğu gibi kulak zarı patlar. Bir diğer sınır ise 2,5 barın üzerindeki basınçtır. Bu basınç göğse uygulanacak olsa pek çok durumda akciğerlerin ve kalbin ezilmesine sebebiyet verir. Karabarutta kutu nasıl patlamış olursa olsun basınç dalgasının yönü önceden kestirilemez ve basınç dalgasının şiddedi oldukça çabuk düşmektedir. Tahminen 1 Metre uzaklıkta 2,5 bar şiddetinde bir basınçtan söz edilemez. Mağdurda da görüldüğü gibi mağdur kendini ileri doğru atmıştır; böylece başı bir metre uzaklıkta, gövdesi ise biraz daha uzakta kalmıştır. Mölle, mağdur kutuyu açtığı an patlamaya maruz kalsaydı ya da kapağını açmak için kutuyu gövdesine yakın bir biçimde tutsaydı sadece basınç dalgası bile mutlak bir hayati tehlike yaratmış olurdu, der.

İkinci büyük tehlike kaynağını ise enkazın ve parçacıkların etrafta uçuşması oluşturmaktadır. Çelikten olan basınçlı gaz tüpü, kutu ve sepetteki içki şişesinin parçacıkları tehlike arz etmiştir; ayrıca parçalarına ayrılan masa da ikinci dereceden tehlike oluşturmuştur. Böyle bir durumda tüm parçacıklar hız kazanmakta ve yüksek bir kinetik enerji oluşturmaktadır. Elinde iki örnek vardır: Ön mekandaki buzdolabında büyük bir parça bulunmuştur ki bu gaz tüpünün taban kısmıdır.. Genel olarak rastlanan hız saniyede 300 m ya da 1.000 km/h.’dır. Etkisinin korkunç olduğunu bilmek için fizikçi olmaya gerek yoktur. Ayrıca pirinçten çifte bir nipel söz konusudur ki burada yapı parçasının en az 15 g ağırlığında olacağını hesaplamıştır ve bu 1000 km/h’de 675 jul yapmaktadır. 9 mm’lik bir tabancanın mermisi yaklaşık olarak 500 jula denk gelir. Büyüklük açısından bu yapı parçası ile 9 mm’lik mermi birbirinden çok da farklı değildir. Eğer bu yapı parçası insan vücuduna isabet ederse vücuda girer ve girmesiyle birlikte ölümcül olabilecek denli yaralanmalara yol açabilir.

Mölle dükkânda tehlikeli bölgelerin yer aldığı bir kroki gösterir. Krokide oturma mekanındaki, ön mekandaki, dükkânın önündeki, arka avludaki, ayrıca arka avluda 48 numaralı binadaki ve ön mekana açılan kapının önünde yer alan dükkânın satış bölümündeki tehlike içeren kısımlar çizilmiştir. Oturma mekanındaki tehlikeli kısma ilişkin Mölle, eğer en yüksek derecedeki baskıyı kıran pencere olmasaydı, muhtemelen duvarlar içeri doğru çökecekti, der. Mölle, keskin uçlu cam parçacıklarının hız kazanmasıyla oluşan ani tehlikeden söz eder. Mağdurun kız kardeşi arka bölümde taze gıdalar tezgahının orada büyük bir peynir bıçağı bulunduğunu belirtmiştir ki bu bıçak bu itkiyle mekan içerisinde 6 metre kadar savrulmuştur. Ve bu şekilde de yüksek derecede bir yaralanma tehlikesi oluşmuştur.

Üçüncü büyük tehlike kaynağı ise o esnada oluşan korkunç derecedeki sıcaklıktır. Özetlemek gerekirse şunlar söylenebilir: Bu bombayı yapan kişinin istediği dışında, pillerin uzun süre beklemiş olmasından dolayı meydana gelen gecikme sayesinde mağdur yazı masasının etrafında hareket edip aşağıya doğru eğilebilmiştir. Patlama esnasında ana basınç, parçacıklar ve aşırı sıcaklık nihayetinde masanın yüzeyi tarafından engellenmiş ve masa hayat kurtarmıştır. Eğer mağdur direkt bombanın önünde durmuş olsaydı, hayatta kalma şansı olmayacaktı. Söz konusu bu oturma mekanında eğer başkaları da olsaydı onlar da basıncın ve uçuşan parçacıkların etkisiyle hayati tehlikeye maruz kalacaklardı. Camların tamamı büyük bir şiddetle hızlanan parçacıklarla ilk elden yaralanma tehlikesi oluşturduğu gibi, aynı şey satış bölümündeki peynir bıçağı ve buzdolabının kopan kapısı için de geçerlidir.

Müdahil avukat Clemm, gaz tüpü taşınırken ne denli patlama riski taşır, diye sorar. Mölle, normalde tüpün sarsılmasının patlamaya yol açmadığını söyler; fakat onlar, ikinci bir şalter, bir emniyet elektrik devresi olduğu düşüncesinden yola çıkmaktadırlar. Bombayı patlamaya hazır duruma getirdikten sonra sepete koydukları düşüncesinden hareket etmektedirler. Sepet yere düşmüş ve kutunun kapağı açılmış olsaydı der Mölle, o zaman pek tabii ki bomba hemen etkisini gösterecekti; patlamaya hazır hale getirilmiş olan bir bombanın yere düşürülmesine izin verilemez. Clemm, Nürnberg’deki bombayı sorar. Mölle bu soruyu beklediğini söyler. El feneri bombası adı verilen bombaya ilişkin fotoğraflar gösterilir. Mölle, olayın Haziran 1999 senesinde bir Türk restoranında yaşandığını söyler ve bunu onlar incelemişlerdir. Mölle karşılaştırmak adına Nürnberg’de kullanılmış bombanın orjinal büyüklüğünü gösteren resmin yanına Probsteigasse’deki saldırıda kullanılan basınçlı gaz tüpünün resmini koyar. Nürnberg’de kullanılan bomba daha küçüktür. Mölle üç çeyrek inç ölçüsünde metal bir borunun söz konusu olduğunu söyler; dolum ölçüsü ise 40 ml’dir. Temizlik işçisi lambayı açmaya çalıştığında bomba tutuşmuştur. Fakat bu esnada kapağı üzerinde kalmıştır. Böylece söz konusu kişi ağır yaralanmalardan korunmuştur. Boru bombanın içine yerleştirilmesi için testere ile kesilmiştir. Probsteigasse’deki bombayla aralarındaki tek benzerlik karabaruttur; bunun dışında öyle önemli benzeşmeler söz konusu değildir. Götzl, Mölle’nin sorgulanmasına ara verip şimdilik Dr. Peschel’i dinlemek istediğini söyler.

Uzman Dr. Peschel‚in sorgulamasına geçilir. (son olarak 39. Duruşma günü). Peschel, kendisinden mağdurun yaralanmaları hakkında görüş bildirmesi ricasında bulunulduğunu söyler Birkaç tanık dinlenilmiştir. İlk önce soyut olarak patlamalarda meydana gelebilecek yaralanmaların adını koymak istediğini, sonra mağdurun somut olarak maruz kaldığı yaralanmaların üzerinde durup diğer tehlikelere değinmek istediğini söyler. Peschel, 1 Litre hacmindeki bir katı madde tez bir şekilde 340 Litre gaza dönüşürse o zaman basınç şiddetli bir şekilde artar ve dalgalar halinde bir basınç cephesi oluşturur. Önce pozitif anlamda bir basınç dalgası oluşur, ardındansa düşük basınç. Bu insanlarda dehşet verici yaralanmalara sebep olabilir. Ne kadar çok ağırlık yüklenirse basınç değeri o kadar artar. Ve mesafe ne kadar azalırsa basunç değeri de o kadar düşer. Peschel cilt yaralanmalarında sıyrık, kan toplanması ya da çizikler görüldüğünü mağdurda bu üçünün de olduğunu söyler. Uzaklık ve yaralanma arasında öyle kesin doğrusal bir bağlantı yoktur. Ortam kaynaklı, farklı farklı koşullar vardır; sözkonusu yer açık alan mı ya da kapalı alan mıdır, çevrede nesneler var mıdır, vücudun duruşu nasıldır gibi durumlar önemlidir. Her zaman kurgulanamayacak tesadüfi faktörler de vardır. Savaşta yaşanan patlamalarda, aynı uzaklıkta bulunan kişilerin farklı yaralanmalara mağruz kaldıklarına dair raporlar vardır. Kapalı alanlarda ise gazın farklı yönlere yayılması durumu söz konusu olur.

Bu türden patlamaların yarattığı üç çeşit yaralanma vardır. İlkin şok dalgasının kendisi kaynaklı yaralanmalar, ikincil olarak patlamada oluşan parçacıkların yarattığı mermi etkisi ve üçüncül olarak bedenin savrulmasının ve aniden durmasının yarattığı travma. Bunların dışında ayrıca termik yaralanmalar, yanıklar ve gazın solunması kaynaklı yaralanmalar vardır. Mağdurda birincil yaralanmalar bağlamında her iki kulağında kulak zarı yırtılmıştır. Birincil yaralanmalara en çok mağruz kalan organ akciğerdir; organdaki büyük hava akışı sınırı (sesçil yazım) gereği yaralanmalar oluşmaktadır. Burada bu türden bir „basınç dalgası yaralanması“ yoktur. Fakat tedavi esnasında akciğerde komplikasyonlar oluşmuştur. Entübasyon işlemine gerek duyulmuştur. Prof. Sp.’ye (118. Duruşma günü) göre birinci nedeni anlamak mümkün değildir; çünkü mağdur Sp.’nin kliniğine getirilmeden önce zaten entübasyon işlemine tabi tutulmuştur. İlkin bu yapılmıştır; çünkü mağdur konuşamayacak durumdadır ve nefes darlığı çekmektedir. Peschel, eğer mağdura entübasyon işlemi yapılmasaydı sonuçlarının ne olacağının bilinmediğini söyler; önlem amaçlı entübasyon işlemine başvurmak bir zorunluluk arzetmiştir. Entübasyon işleminde de komplikasyonlar olabilir, ilk elden zatürree söz konusudur. Mağdur böyle bir şey yaşandığını söylemiş, Sp. de bunu olumsuzlamıştır. Bu ifade böyle bırakılabilir. En azında somut bir hal almamış da olsa tehlike potansiyeli taşımıştır. Burada kesin olan uzun süreli bir suni solunumda yüksek bir komplikasyon riskinin olduğudur.

Peschel, hayati tehlikeye ilişkin soru bağlamında burada ikircikli bir durumun söz konusu olduğunu söyler. Bu vakıada ikircikli bir alan dahilinde hareket edilmektedir . Burada solunum için bariz bir şekilde endükasyon işlemine başvurulmuştur. Sonra endükasyon işlemi denenmiştir, fakat bu esnada hastanın kendi solunumu iyice güçleşmiştir. Mağdur tek başına nefes alabilecek durumda değildir, ister bu bedendeki zedelenmelerden olsun ister hastanın rahatlatılması için uygulanan tedaviden olsun durum budur. Ve bu durumun hayati tehlike arz edip etmediği nihayetinde bir tanımlama sorusudur. Her koşulda suni solunumun yapılması gereken bir durum söz konusu olmuştur. Bu tedavi uygulanmamış olsaydı hastanın durumunun nasıl sonuçlanacağı spekülatiftir; fakat yine de bunun işaretleri mevcuttur. Eğer bu tedavi uygulanmamış olsaydı der Peschel, kişinin kendiliğinden nefes alma gücü olmadığından muhtemelen hayati tehlike arz edecek komplikasyonlar oluşurdu. Hayati tehlikenin olup olmadığına ilişkin Sp.’nin kati olarak hayır demiş olması, tıbbi açıdan paylaşamayacağı bir görüştür. Suni solunum uygulanan hastaların hepsinin temelde hayati tehlike içinde olduğunu söyleyen tıpçılar vardır. Tanık Q.’nun (118. Duruşma günü), tedavi uygulayan bir doktara hayati tehlike olup olmadığına ilişkin bir soru sorduğuna ve söz konusu doktorun buna bilmiyorum diye yanıt verdiğine dair ifadesi vardır. Durumun tıbbi açıdan değerlendirilmesi ilk başlarda, sonra olduğundan daha zordur. Her koşulda akciğerin yaralanması diye bir şey söz konusu olmamıştır; ancak uzun süre entübasyon işleminin uygulanmış olması dikkate alınmalıdır.

Genelde birincil dereceden yaralanmalara karın boşluğunda bulunan organlar da dahildir; fakat burada böyle bir şey söz konusu olmamıştır. Basınç dalgaları kaynaklı klasik anlamda görülen kafatası-beyin travması hakkında rapor edilmiş herhangi bir bilgi yoktur. Kafada ya da beyinde herhangi bir yaralanma varsa, bu patlama esnasında dağılan parçalar yüzünden olmuştur. Mölle’nin gösterdiği metal parçacıklar epeyce bir ağırlığa ve hıza sahiptir. Mölle’nin dile getirdiği enerji değerleri tümüyle şiddetli yaralanmalara yol açacak bir seviyededir. Bu sayede başka ölümcül yaralanlamalar da mümkün olmuştur. Bu tamamıyla bir tesadüf sorunudur, mesafe ve çarptığı yüzeyle ilgilidir. Gözdeki yaralanma riski ise daha yüksektir. Peschel, Mölle’nin 9-mm’lik mermi ile yaptığı karşılaştırmaya dikkat çeker; daha az jul değerlerinde bile yaralanmalar görülmektedir. Merminin vücutta kat ettiği talihsiz bir yolda da ölümcül yaralanmalar olabilir. Mağdurda büyük bir yaralanma ile birlikte 20 ila 30 arası daha küçük yaralanmalar olmuştur. Bu yaraların metal parçacıklar yüzünde mi yoksa ahşap parçacıklar yüzünden mi olduğuna dair bir ayrıma gidilememektedir. Mağdurdaki yaralanmaların büyük çoğunluğu ahşap parçacıkları yüzünden olmuştur. Kurşuna benzer nesnelerin sadece tek bir yönden vücuda isabet etmiş olduğu düşüncesinden yola çıkılamaz. Cam parçacıklarının yarattığı yaralanmalar tarif edilmemiştir, fakat düşünülmesi mümkündür. Ardından Peschel dövme izine benzer yaralanmalara geçer ve bunlar için „Powder-Tattooing“ kavramını kullanır. Bu insanın dış görünüşünü çok etkileyen bir durumdur. Bunların oluşumunu açıklar ve gözdeki yaralanmalar için küçüçük, çok az ya da son derece ince bir parçacığın bile yeterli olduğunu söyler. O noktada ahşabın etkisi ya da barut izleri dikkate alınır. Ancak burada bundan söz edilemez. Gözün kornea dokusundaki kanama muhtemelen basınç etkisiyle oluşmuştur.

Ardından Peschel göz yuvalarındaki kırıklara geçer ve Sp.’nin bu kırıkların basınç etkisiyle oluştuğu düşüncesine katılmadığını söyler. Peschel yüzün sağ üst kısmında nispeten büyük bir yaralanmanın olduğunu, bunun muhtemelen çarparak teğet geçen bir parça, büyük bir metal parça yüzünden olabileceğini söyler. Parçaların uçuşup tekrar söz konusu kişiye çarpması gibi üçüncül yaralanmalar olmamıştır. Fakat termik etkiler ve gazın solunulması nedeniyle yaralanmalar olmuştur. Yanık 2A derecesinde tanımlanmıştır. Bu büyük oranda yüzeysel yanıklardır, organ nakli gerektirebilir ve tedavi edilebilir. Bu türden yanıklar tipiktir. Korkunç derecede sıcak bir gaz oluşur; boyutu 1.000 ila 2.000 derece arasıdır, fakat bu ısı mesafeye bağlı olarak azalır. Bunun dışında kısa bir an için kontak yaptığı olmuştur. Fakat bir hasarın oluşabilmesi için ısı ve kontakt anı gereklidir. Bu nedenle de burada üçüncü ya da dördüncü dereceden esaslı yanıklar mevcut değildir.

Özetlemek gerekirse der Peschel; yüzde ve sağ kol ile sağ elde önemli ısı kaynaklı değişiklikler olmuştur. Aynı bölgede buna denk düşen parçacıklar kaynaklı yaralanmalar ve baratun yarattığı dövmeye benzer duman izleri mevcuttur. Sağdaki göz yuvasının kemiği muhtemelen parçacıklar nedeniyle zedelenmiştir. Gözdeki ve kulaktaki diğer yaralanmalar hem birincil hem de ikincil tip yaralanmalardır ve patlamanın direkt sonuçlarını karakterize etmektedir. İyileşme süreci uzun süre entübasyon işlemi uygulandığı için komplikasyonsuz geçmemiştir. Yaralanma biçimi, mağdurun anlattığı tanımlarla son derece örtüşmektedir. Tanık, mağdur patlama esnasında bombanın üzerine direkt eğilmiş bir vaziyette olsaydı ‚hayatta kalmasının sağlanamayacağı‘ yaralanmaların olacağı konusunda Mölle ile hem fikirdir. Diğer kişilerin maruz kaldığı riskler içinse Peschel, kuşkusuz bunlar somut veriler değildir der; fakat yine de tahminde bulunmak zordur. Büyük camın olduğu yere kadar tahribatın oluşmuş olması bile tek başına bombanın parçaları, peynir bıçağı vb. şeylerin isabet etmesiyle ölümcül yaralar alınabileceğini göstermektedir. Bu durum kızkardeşin algısıyla da çelişmemektedir, kız kardeşi basınç dalgasını hissettmediğini söylemiştir. Bulunulan bir yer ile diğer bir yer arasında ciddi bariz farklılıklar vardır. 1 ya da 2 metrelik bir mesafe farklılığı dahi bu mesafeye bağlı olarak birincil ya da ikincil dereceden yaralanmalara sebebiyet verir. Hastanede entübasyon işlemi uygulanan mağdurun, şiddetli yaralanmalarını gözler önüne seren resimleri incelenir. Peschel resimleri yorumlar. Ardından Götzl, o an aracının yanında duran baba için tehlikenin ne olduğunu sorar. Peschel kepengin indirilmiş olduğunu söyler. Eğer böyle olmasaydı der Peschel, cam parçacıklarının yol açacağı yaralanmaları hesaba katmak gerekirdi; özellikle de gözde oluşturacağı yaralanmaları.

Peschel’in sorgulanmasının ardından SV Mölle de kendisine başka sorular sorulmaksızın azat edilir.

Bir diğer tanık olarak Andreas Ke. dinlenilir. Ke. daha önce memurlar eşliğinde, sanık Wohlleben ve Zschäpe’nin salona getirildiği kapıdan içeri alınmıştır. Ke. şu an JVA Tonna’da hapis yattığını doğrular. Götzl tanığa § 55 StPO‚a göre haklarını bildirir. Götzl, Ke. ’nin 2003/2004 yıllarında Wohlleben’den bir silah alıp almadığının mevzu bahis olduğunu söyler. Ke.: „Bay Wohlleben ile asla herhangi bir diyaloğum olmamıştır.“ Ke., Wohlleben’i tanıdığını kabul etmez. Götzl, Ke.’nin yaptığı bir iş karşılığında silah almış olması gibi bir durumun söz konusu olup olmadığını sorar. Ke.: „Hayır.“ Wohlleben’in isminin kendisinde bir şeyler çağrıştırıp çağrıştırmadığı sorusuna Ke., „Sonradan evet.“, der. Polisin onu ziyaret etmesinden sonra bunu araştırmıştır. O zaman Wohlleben’in Jena’dan geldiğini öğrenmiştir. Wohlleben’in Ke.’nin bilgisine göre JVA Tonna’da bulunup bulunmadığı sorusuna Ke., bilmiyordum, yanıtını verir. Götzl, Sz.’yi sorar. Ke. şöyle der: „Krzysztof Sz.’yi tanıyorum. Bu konuda ne bilmek istiyorsunuz?“ Onu 2003 yılından beri tanıyordur ve onunla Re. (115. Verhandlungstag) aracılığıyla tanışmıştır; 2005 yılında ise Sz.’yi gözden kaybetmiştir. Sz. ile sonuna değin her şeyin yolunda gittiği, iyi bir arkadaşlıkları olduğunu söyleyebilir. Götzl, Sz.’nin Wohlleben ile olan diyaloğundan Ke.’nin haberi var mıdır, diye sorar. Ke.: „Bilmiyorum.“ Götzl, Andreas Re.’yi sorar. Ke. onu yaklaşık olarak 2002 senesinden beri tanıdığı yanıtını verir.

Götzl, Sz.’nin ifadesine ilişkin hatırlatmada bulunur: Soygunlar için birtakım silahlar temin etmeleri gerekmiştir; Ke. birini tanıdığını, bu kişinin revolveri olduğunu ve VW T5 tipi araç için elektronik anahtar ve immobilizer sistemini kırmaya ilişkin bir alet karşılığı verebileceğini söylemiştir. Ke. bir silah temin etmenin bu denli güç bir şey olmadığını ve Sz.’nin daha iyi silahları daha kolay temin etme olanaklarının bulunduğunu söylemiştir. Elektronik anahtar ve immobilizer sistemini kırma aletlerine ilişkin soruya Ke., böyle aletleri olmadığını, sadece „Polonya anahtarları“nın olduğunu söyler. Sz.’nin elinde olan tek şey budur. Sz.’nin ifadesine ilişkin bir hatırlatma: Sz. bu türden sistemlere sahiptir ve Ke.’ye beş adet kilit kırıcı vermiştir. Götzl bunun doğru olup olmadığını sorar. Ke.: „Hayır.“ Sz.’nin ifadesinden bir hatırlatma: Bir hafta sonra Ke., Sz. ve Re. ile diyaloğa geçmiş ve silahın çalışmadığı gerekçesiyle silahı aldığı adam hakkında şikayette bulunmuştur. Götzl, sonra tutanakta bir düzeltmeye gidilmiştir, der. Bir hafta sonra silah ellerine geçmiştir; fakat adam şikayette bulunmuştur.

Götzl: „Buna ne diyeceksiniz?“ Ke., buna ilişkin söyleyecek hiçbir şey olmadığını, çünkü böyle bir şeyin yaşanmadığını söyler. Götzl, Ke. için bu koşullar anlaşılır mıdır ve Sz. neden Ke.’ye ilişkin böyle bir ifadede bulunmuştur, diye sorar: „Hayır, anlaşılır değil.“ Ke., Sz. ve Re. ile ilgili kimi suç eylemlerinden dolayı hüküm giydiğini doğrular. Aynı zamanda suçunu itiraf ettiğini de doğrular; Sz. ve Re.’de suçlarını itiraf etmişlerdir. O davada ilk olarak o ifade vermiştir. Sz.’nin ve Re.’nin buna nasıl tepki verdiklerine ilişkin bilgisi olup olmadığı sorusuna Ke., buna dair bir şey söyleyemeyeceğini, Sz. ve onların [Ke. ve Re.] davalarının ayrı davalar olduğunu söyler. Götzl, Ke.’ye „Astra“ revolverine dair bilgisi olup olmadığını sorar. Ke.: „Hayır.“ Götzl: „Sz.’nin ya da Re.’nin bir revolveri olduğuna dair bilginiz var mı?“ Ke. buna ilişkin bir şey söyleyemeyeceğini, pek çok silahın söz konusu olduğunu ve sadece bir silah yüzünden böyle bir şeyin başlatılmış olduğunu aklının almadığını söyler. Götzl: „Söz konusu suçlarda o silahlar kullanılmış mıdır?“ Ke.: „Evet, tabii ki.“ Silahların tamamı Sz. tarafından temin edilmiştir ve silahları saklayan da odur.

Götzl, Ke.’nin o zamanlar Re. ile arası nasıldı ve şimdi nasıl diye sorar. Ke. o zamanlar dostane bir ilişkileri olduğunu, ancak zamanla aralarının biraz açıldığını söyler. Bunun tekrar sorulması üzerine Ke., en sonunda farklı farklı ilgi alanlarına sahip olduklarını söyler. Götzl: „Neyi ima ediyorsunuz?“ Ke., tanık olarak verdiği ifadeden Re.’nin hoşnut kalmadığını söyler: „Çok fazla şey söylenmiş oldu.“ Götzl: „Suçlayıcı şeyler mi?“ Ke.: „Evet, tabii ki.“ Ardından Götzl, Ke.’nin sorgulamasından bir hatırlatmada bulunur: Orada Re.’nin Ke. yüzünden hüküm giydiği yazılıdır; çünkü Ke. soruşturma sürecinde savcı onu sıkıştırdığı için açıklamalar yapmak zorunda kalmıştır. Ke.: „Sz. olacak Re. değil.“ Götzl, burada söz konusu olan kişi Re. der. Ke.: „Tamam.“ Götzl, Sz. ile aranız nasıldı, diye sorar. Ke.: „Aynı şekilde.“ Götzl, Ke.’ye Jena’da ikamet etmiş midir, diye sorar. Ke., temelde Jena’da ve Berlin’de ikamet ettiği yanıtını verir. Muhtemelen 1998’den 2005 yılında değin Jena’da kalmış olması gerekir. Mundlos ve Böhnhardt isimlerinin kendisine bir şey ifade edip etmediği sorusuna Ke., aslında etmiyordu, fakat şimdi pek tabii ki bir şey ifade ediyor, yanıtını verir. O zaman diliminde ona bir şey ifade etmemiştir. Zschäpe, Wohlleben, Holger G., Carsten S.’ye ilişkin soruları da olumsuzlar.

Ardından müdahil avukat Hoffmann, Ke.’ye Jena’dan Enrico Th. adlı birini tanıyıp tanımadığını sorar, Ke. hayır yanıtını verir, bu isim kendisine bir şey ifade etmiyordur. Hoffmann, ona gösterilen resimleri sorar. Ke., birkaç kişinin resmine baktığında bazılarının ona bir yerlerden aşina geldiğini, fakat bunun 30 resimde sadece iki ya da üç kez böyle olduğunu ve nihayetinde kimseyi çıkaramadığını söyler. Hoffmann söz konusu kişilerin „ona bir yerlerden aşina gelmesinin“ ne anlam ifade ettiğini sorar; kentte gördüğü kişiler midir yoksa tanıdıklar çevresinden midir? Ke. tanıdık çevresinden değil, genel anlamda, yanıtını verir. Guruptaki iş bölümü sorulduğunda Ke., Sz.’nin lojistikten yani silahların ve arabaların temin edilmesinden sorumlu olduğunu söyler. „Yol haritası“nın da kısmen çıkarılması gerekmiştir; yani kaçılacak yolun. Arabaların temin edilmesi işine o ve Re. de karışmışlar mıdır yoksa Sz. tek başına mı yapmıştır sorusuna Ke., Sz.’nin bu işleri tek başına yapmadığını söyler. Sz. Polonyalıdır ve arkasında bir ordu adam vardır, bu işi iki ya da üç kişi birlikte yapmışlardır. Arabaların kilidi kırılır, çalınır ve gizlenildikleri yerde yeniden hazırlanırlar. Hoffmann, Sz.’nin bu işleri yapabilen arkadaşları var mıydı, diye sorar. Ke., bu işi Sz.’nin bizzat kendisinin yapabildiğini söyler; diğerleri sürüşten sorumludurlar. Hoffmann, Ke.’nin kimin ne zaman silah ya da araç temin ettiğine dair genel bir fikri olup olmadığını sorar. Ke. ona bilgi verildiğini lakin ayrıntıların belirtilmediğini söyler. Bu zaman zarfında başka kişilerle başka suçlar işlemiş midir, ya da başka işler yapmış mıdır sorusuna Ke. sadece bu gurubun olduğunu, başkalarıyla, başka işlere hiçbir zaman karışmamış olduğunu söyler.

Saat 13.22’ye değin öğle arası verilir. Sonra Götzl, tanık Thomas Bi.’nin mazeret bildirmeksizin duruşmaya gelmediğini belirtir. Götzl kimi dilekçelerin bildirildiğini söyler. Müdahil avukat Lunnebach kendisinin ve meslektaşı Clemm’in üç kısa dilekçeyi yüksek sesle okumak istediklerini söyler. Geçen duruşmanın sonunda yeni bir „avantacı teorisinin“ ortaya atıldığını hatırlatmak istemektedir. Probsteigasse’deki saldırının haksız bir şekilde NSU‚ya mal edilmeye çalışıldığından söz edildiğini, fakat burada „diğerleri bunu hak etmiş miydi“ diye sorulması gerektiğini söyler. Burada mevzu bahis olan der Lunnebach, suçu işlediklerine dair yayınlanan videonun gerçek olması ve bu suçların NSU kaynaklı olmasıdır. Ailenin babasının söz konusu kişinin Mundlos ya da Böhnhardt olmadığını söylemesi ve annenin kendini hâlâ takip ediliyor hissettiğini belirtmesi bu noktadan uzaklaşmalarına izin vermeyecektir. Bu nedenle olayların açıklığa kavuşması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.

Ardından avukat Lunnebach, 2001 senesinde tanık Mittler’in (117. Duruşma günü) daire müdürü olan Lothar Sch.’yi tanık olarak dinlemek üzere dilekçe başvurusunda bulunur. Sch. şunları ortaya koyacaktır: 1) Ya o ya da Mittler daha 19.01.2001 tarihinde Probsteigasse’de işlenen suçta patlayıcı madde suçunun işlendiği kesin olarak bilindiği dönemde, devlet güvenliği birimini iki belge ile bilgilendirdiği ve derhal soruşturmaya başladığını. 2) PP Köln’de devlet güvenliğinden meslektaşları aracılığıyla Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın birimlerinin de patlayıcı madde suçu hakkında bilgilendirildiklerini öğrendiği ve bu soruşturma için bilgilerin iletilmesi ricasında bulunulduğunu. 3) Burada devlet güvenliği birimi tarafından kendi dosyalarının ve kayıtlarının düzenlendiğini. Ayrıca PP Köln’ün devlet güvenliği biriminde ve VS birimlerinde Probsteigasse’deki bombalı saldırı hakkında düzenlenmiş dosyaların ve kayıtların göz önüne alınması konusunda dilekçe başvurusunda bulunulur. Devlet güvenliği biriminin bu davaya dahil edilmesi dosya kayıtlarına göre nihayetinde ipuçlarının soruşturulması kapsamında „Dirk“ adlı ipucu ile ilgilidir. Devlet güvenliği biriminin çalışmalarına ilişkin mevcut dosyada başka bir bilgi yer almamaktadır; ancak Mittler’in burada bu dava kapsamında ve federal meclisin araştırma komisyonunda verdiği bilgiye göre bu türden çalışmalar yapılmıştır ve PP Köln’ün talimatlarına göre bu türden suçlarda uygulanan usül budur. Aynı şekilde Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın LKA’nın devlet güvenliği birimi aracılığıyla bu soruşturmalara dahil olduğu ve soruşturmalar açtığı düşüncesinden hareket edilebilir. Ancak mevcut dosya da bu konuda herhangi bir bilgi sunmamaktadır. Sch.’nin ortaya koyacağı metotlar, NSU’nun Kasım 2011 tarihinde tanınmasıyla birlikte emniyet kuruluşlarının izlediği yolu da gösterecektir.

BKA’nın devlet güvenliği biriminin, 18.01.2012 tarihinde bombalı saldırı bağlamında mağdurun babasının ve kız kardeşinin tarifleriyle çizilen robot resim çizimleri, BfV‚ye gönderdiği dosyalarda kayıtlıdır. Resimlerin iletilmesi vesilesiyle 08.02.2012 tarihinde BfV, söz konusu resimleri LfV NRW’ye aktarmıştır. Ardından 09.02.2012 tarihinde, robot resmin, orada Neonazi olarak tanındığı bariz olan Johann He. ile benzerliğine ilişkin resmi bir açıklama yapılmıştır. Sch.’ye o zaman diliminde, PP Köln’ün devlet güvenliği birimi tarafından hangi bilgilerin aktarıldığı ve o dönemde VS kurumlarından bu saldırı hakkında kimlerin ve tam olarak hangi bilgilere sahip olduğu sorulmalıdır. Sch. ayrıca diğer ipuçlarının neler olduğunu da ortaya koyacaktır. Buradan yola çıkılarak baba ve kız kardeşin çizdiği robot resimler birbirine benzemekle birlikte şimdiye değin davanın muhtemel failleriyle, yani NSU’nun öldürülmüş olan üyeleriyle benzerliğinin olmaması açıklığa kavuşturulması gereken bir durumdur; ayrıca bu zaman diliminde Probsteigasse’deki saldırıya katılmış olması muhtemel diğer faillere ilişkin hangi bilgilerin olduğu da açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu NSU‚yu destekleyen kişiler ağını soruşturmak için kaçınılmazdır; özellikle de sanık Zschäpe’nin ve NSU’nun diğer sanıklarının bu olaya dahil oluşunun kanıtlanması için zorunludur.

Ardından avukat Clemm, VS NRW’nin müdürünün ve BKA‚dan tanık KKin Vo.’nun mahkemeye çağrılması ve dinlenmesi için dilekçe başvurusunda bulunur. VS NRW’nin müdürü, ya bizzat kendisinin ya da onun kurumunda çalışan ve kendisinin ismen birebir atadığı bir çalışanının 08.02.2012 tarihinde spontan bir biçimde Johann He. ile ailenin çizdiği robot resimler arasında benzerlik tespit ettiği beyanında bulunacaktır. Söz konusu kişi bunun dışında He.’nin doksanlı yılların ortasından bu yana NRW’de şiddete meyilli aşırı sağcı camianın aktif bir üyesi olarak tanındığını, aynı zamanda He.’nin KS „Walter Spangenberg“in de bir üyesi olduğunu, aşırı sağcı gösterilerde teknik eleman olarak iş gördüğünü ve patlayıcı madde bulundurma yasasından dolayı hüküm giymiş olduğu, ayrıca bugün hâlâ Köln ve çevresindeki Neonazi camiasında faal olduğunu beyan edecektir. KKin Vo., 29.02.2012 tarihinde H. ile ilgili ipucunu dosyaya kaydettiğini, fakat bu konuda başka herhangi bir bilgiyi dosyaya eklemediğini, çünkü BKA tarafından ona, kız kardeşin Şubat 2012 tarihinde kendisine gösterilen resimlerde Johann H.’nin muhtemel fail olmasını imkan dahilinde görmediği bilgisinin ulaştırıldığını beyan edecektir. H. hakkındaki başka mevcut bilgilerin de olduğu sonucuna, LfV’nin tanık He.’yi bedeni tümüyle gösteren bir resme sahip olmasından, bu resme „2002 İlkbaharı“ başlığı atılmasından ve H.ile robot resim arasındaki benzerliğin bir VS çalışanının dikkatini çekmesinden hareketle de varılabilir. Dosyada mevcut olan fotoğraf net olmadığı için ne robot resimdeki kişiyle ne de başka bir kişiyle benzerlik saptamak mümkündür. Bu bakımdan babanın ve kız kardeşin bu fotoğraftan kimseyi teşhis edememesine şaşırmamak gerekir. VS‚de robot resimle benzerlik gösteren başka fotoğrafların ya da bilgi kaynaklarının mevcut olduğu barizdir. LfV’nin müdürünün He.’ye ait „2002 İlkbaharı“ başlıklı resimle, 2000, 2001 yıllarına ait diğer resimlerin ya da video görüntülerinin tamamını getirmesi talep edilmelidir. He. kişisine ait ipucu yeterince ve usulüne uygun olarak ele alınmamıştır. Aile üyelerinin tekrar sorgulanmasının gerekli olup olmadığına karar verilebilmesi için söz konusu fotoğrafların dosyaya konulması gereklidir. Bu NSU‚yu destekleyen kişiler ağını soruşturmak için kaçınılmazdır; özellikle de sanık Zschäpe’nin ve NSU’nun diğer sanıklarının bu olaya dahil oluşunun kanıtlanması için zorunludur.

Son olarak Lunnebach, söz konusu silah kurumlarının Johann He.’ye ilişkin idari dosyasına bakılması talabiyle dilekçe başvurusunda bulunur.

Ardından sanık André E.’nin savunma avukatı Hedrich, § 257 StPO‚ya göre açıklamada bulunur. Mağdurun kız kardeşi sorgulamanın başında, 119. duruşma gününde onlar için Noel’in 24 Aralık tarihinde olduğunu beyan etmiştir. Bu babasının ifadesiyle de örtüşmektedir. Aynı zamanda mağduru hem babası hem kız kardeşi sepetin Noel’den iki üç gün önce saat 17.30 ile 18 sularında verilmiş olduğu konusunda hem fikirlerdir. Hedrich, 24.12.2000 tarihinin bir pazar gününe denk geldiğini söyler. Patlayıcı maddenin bırakıldığı en erken tarih şu durumda 21.12.2000’dir. André E. adına kiralanmış karavanın sözleşmesine göre kiralama süresi 19.12. ila 21.12. tarihleri arasındadır, teslim ediliş saati 18:00’dir, teslim ediliş yeri de Chemnitz’dir. Olay yeri ile Chemnitz arasında ise 500 km bulunmaktadır; karavan en geç 21.12 tarihinde saat 18:00’de teslim edilmiştir. Sözleşmenin uzatılması söz konusu olmamıştır ve kat edilen kilometre hakkında da herhangi bir bilgi yoktur. Hediye sepetinin bırakıldığı zaman dilimi olarak düşünülen en erken tarihte karavanın Köln’de olması mümkün değildir. Bu tip bir karavanın bu yolu kat etmesi 6 ila 7 saati bulur. André E.’nin bu karavanı bizzat kendisinin kiralamış olması, karavanın orada olması mümkün olamayacağı için söz konusu değildir. Şimdiye değin bombanın ne zaman ve kim tarafından yapıldığına, nerede ve kim tarafından patlamaya hazır hale getirildiğine ve hediye sepeti olarak verildiğine dair herhangi bir kanıt söz konusu olmamıştır. Şu durumda karavan ile sepetin getirilmesi arasında „akli“ bir bağlantı kurmak mümkün değildir.

Duruşma günü saat 13:39’da sona erer.

Müdahil avukat Scharmer:
„Mağdurun büyük bir şans ve tesadüf eseri hayatta kaldığı açıktır. Patlamanın yaşandığı an mağdur, en aşağıdaki çekmeceden bir şeyler almak için yazı masasının arkasında eğilmiş vaziyettedir. Ancak bu şekilde ve ağır derecede yaralanarak hayatta kalabilmiştir. (…) [Lunnebach ve Clemm’in sunduğu] dilekçelerin amacı, belgelerin tümünün sunulmasıdır. NSU’nun bu saldırıya dahil olan başka üyelerinin de bulunabileceği düşüncesi yadsınamaz. Bu soru özellikle de tanınmış aşırı sağcı Johann H. için geçerlidir.”

http://www.dka-kanzlei.de/news-reader/anschlag-in-der-probsteigasse-das-ueberleben-der-opfer-war-ein-absoluter-gluecksfall.html